Suriyelilerin Hukuki Statüsü Nedir ?
Suriyelilerin, Afganların, Pakistanlıların yani Avrupa dışında meydana gelen olaylar neticesinde ülkemize gelip sığınan kişilerin hukuki statüsü mülteci değildir. Bu yazıda neden Suriyeli sığınmacılara mülteci statüsü tatbik edilemez bu incelenecektir. Suriyelilerin hukuki statüsünün ne olduğunu sosyal medya hesaplarımda mevcut olan videoyu izleyerek de öğrenebilirsiniz.
Kimlere Mülteci Statüsü Tatbik Edilir ?
Mültecilerin hukuki statüsüne dair iki tane uluslararası antlaşma vardır biri 1951 tarihli Cenevre Sözleşmesi diğeri ise Mültecilerin Hukuki Statüsüne ilişkin 1967 Protokolü.
1951 tarihli Cenevre Sözleşmesi’nin 1. Maddesinde kimlere mülteci tabiri tatbik edileceği düzenlenmiştir buna göre 1 Ocak 1951 tarihinden önce meydana gelen olaylar neticesinde ve ırkı, dini, tâbiiyeti, belirli bir gruba aidiyeti veya siyasi kanaatleri yüzünden kovuşturmaya uğrayacağından haklı olarak korktuğu için vatandaşı olduğu memleket dışında bulunan ve ülkesinin himayesinden yararlanamayan veya korkusundan yararlanamayan kişilere mülteci denir.
Sözleşmenin devamında 1 Ocak 1951 tarihinden önce meydana gelen olaylardan ne anlaşılacağı düzenlenmiştir. Buna göre ya 1951’den önce Avrupa’da meydana gelen olaylar anlaşılacak ya da 1951’den önce Avrupa’da veya başka bir yerde meydana gelen olaylar şeklinde anlaşılacaktır. Taraf devletler hangisini seçtiğini beyan edecektir. Türkiye 1 Ocak 1951 tarihinden önce Avrupa’da meydana gelen olaylar ibaresini seçmiştir. (Bakınız Link.)
Sığınmacılık durumu 2. dünya savaşından sonra da devam etmiştir. Bunun üzerine devletler yine toplanmış ve 1967 tarihli Protokol ile tarih kısıdını kaldırmak istemişlerdir. Fakat coğrafi sınırı kaldırma iradesini göstermemişler ve coğrafi sınırı kaldırmayı taraf devletlere bırakmışlardır. Türkiye bu sefer de coğrafi sınırı kaldırmamıştır. Mülteci sıfatını Avrupa’da meydana gelen olaylar neticesiyle göç etmek zorunda kalan insanlara verileceğini kabul etmiştir. Bunun sebebi ise Türkiye’nin, Asya’dan Avrupa’ya geçiş noktası olmasıdır. Türkiye Ortadoğu’ya da yakın olduğundan Avrupa dışında meydana gelen olaylar sebebiyle yaşanacak göç hareketine temkinli yaklaşılmıştır. Kaldı ki Suriye’de yaşanan olaylar bu tutumun haklılığını ortaya çıkarmıştır.
Suriyelilerin Geri Ülkesine Gönderilmesi Mümkün Mü ?
Mültecileri geri göndermek mülteci olmayanlara göre çok daha zordur. Çünkü 1951 tarihli Cenevre Sözleşmesi’ne göre taraf devletler mülteciyi ancak millî güvenlik veya kamu düzeni sebepleri ile veya mültecinin vahim bir suç işlemesi ya da ülkenin güvenliği için tehlikeli sayılması halinde sınır dışı edebilirler.
Mülteci dahi geri gönderilebilirken uluslararası antlaşmalar var bu insanlar geri gönderilemez demek tamamen bilgisizlikten kaynaklanmaktadır. Kaldı ki ülkemize gelen sığınmacıların hukuki statüsü mülteci değildir. Geri gönderilmemeye ilişkin hukukumuzda bazı düzenlemeler vardır. Sığınmacının gönderildiği yerde öldürülme, idam edilme, işkenceye maruz kalma tehlikesi varsa veya sığınmacının yaşlılık, hamilelik gibi ciddi sağlık sorunları varsa sığınmacılar geri gönderilemiyor. Fakat bu sığınmacılar kontrol altında tutuluyor. Yani ancak bu şartlar var ise Suriyeliler geri gönderilemezler. Bunun dışındaki olaylar ise politik sebeplerdir. Yani Suriyelilerin geri gönderilmesi veya gönderilmemesi bir politikadır. Politikalar değişebilen bir şey olduğundan geri dönüş planlaması yapmak için bir engel bulunmamaktadır.
Statü tanımlaması yapmak çok önemlidir çünkü uygulanacak hukuki kurallar da buna göre değişmektedir. Mülteciye uygulanacak hukuk ile geçici sığınmacılara uygulanacak hukuk farklıdır. Yerel mevzuatımıza göre de Suriyelilerin, Afganların, Pakistanlıların, Iraklıların vb. hukuki statüsü mülteci değildir.
Yerel Mevzuatımıza Göre De Suriyelilerin Hukuki Statüsü Mülteci Değildir
Türkiye sığınmacılık ile ilgili mevzuatını düzenlerken uluslararası antlaşmalarda ortaya koyduğu iradeyi korumuştur. Fakat coğrafi sınırı kaldırmadığı için uluslararası arenada eleştirilere maruz kalmıştır. Hem bu eleştirileri bertaraf etmek hem de egemenlik haklarını koruyabilmek için Türkiye, sığınmacılık ile ilgili dört farklı statü düzenlemiştir. Bunlar mülteci, şartlı mülteci, ikincil koruma ve geçici koruma statüleridir.
Türkiye’nin düzenlediği YABANCILAR VE ULUSLARARASI KORUMA KANUNU’NUN 61. Maddesinde mültecinin tanımı yapılmıştır.
Mülteci, Avrupa ülkelerinde meydana gelen olaylar nedeniyle; ırkı, dini, tabiiyeti, belli bir toplumsal gruba mensubiyeti veya siyasi düşüncelerinden dolayı zulme uğrayacağından haklı sebeplerle korktuğu için vatandaşı olduğu ülkenin dışında bulunanlardır. Mevzuatımıza göre de Avrupa dışında meydana gelen olaylar neticesiyle ülkesinden ülkemize göç edenlere mülteci statüsü verilemez.
Geçici koruma statüsü, ülkesinden ayrılmaya zorlanmış, ayrıldığı ülkeye geri dönemeyen, acil ve geçici koruma bulmak amacıyla kitlesel olarak sınırlarımıza gelen veya sınırlarımızı geçen yabancılara geçici koruma sağlanabilir.
Şartlı mülteci statüsü ilgili kanunun 62. maddesinde düzenlenmiştir. (Avrupa ülkeleri dışında meydana gelen olaylar sebebiyle; ırkı, dini, tabiiyeti, belli bir toplumsal gruba mensubiyeti veya siyasi düşüncelerinden dolayı zulme uğrayacağından haklı sebeplerle korktuğu için vatandaşı olduğu ülkenin dışında bulunan ve bu ülkenin korumasından yararlanamayan, ya da söz konusu korku nedeniyle yararlanmak istemeyen yabancıya veya bu tür olaylar sonucu önceden yaşadığı ikamet ülkesinin dışında bulunan, oraya dönemeyen veya söz konusu korku nedeniyle dönmek istemeyen vatansız kişiye statü belirleme işlemleri sonrasında şartlı mülteci statüsü verilir. Üçüncü ülkeye yerleştirilinceye kadar, şartlı mültecinin Türkiye’de kalmasına izin verilir.)
Burada Avrupa ülkeleri dışında meydana gelen olaylar sebebiyle ibaresi kullanıldığı için Suriyeliler şartlı mülteci statüsüne tabi olabilirler. Olabilirler diyorum çünkü bu madde bireysel olarak düşünülebilir. Bireysel olarak ülkemize sığınanlar şeklinde anlaşılması mümkündür. Çünkü kitlesel göçler için mevzuatımızda halihazırda geçici koruma statüsü düzenlenmiştir. Sonuç olarak Suriyelilere kitlesel olarak gelmişlerse bile 62. maddedeki şartları taşıyorlarsa şartlı mülteci statüsünü vermeye engel bir düzenleme yoktur. Şartlı mülteci olmak, mültecilere özgü haklara sahip olmak anlamına gelmemektedir. 62. maddede üçüncü ülkeye yerleştirilinceye kadar, şartlı mültecinin Türkiye’de kalmasına izin verilir düzenlemesi de mevcuttur yani bir takdir hakkı vardır Türkiye’deki makamların.
İkincil koruma statüsü ilgili kanunun 63. maddesinde düzenlenmiş. Buna göre mülteci veya şartlı mülteci olarak nitelendirilemeyen, ancak menşe ülkesine veya ikamet ülkesine geri gönderildiği takdirde; ölüm cezasına mahkûm olacak, İşkenceye, insanlık dışı ya da onur kırıcı ceza veya muameleye maruz kalacak Uluslararası veya ülke genelindeki silahlı çatışma durumlarında, ayrım gözetmeyen şiddet hareketleri nedeniyle şahsına yönelik ciddi tehditle karşılaşacak, olması nedeniyle menşe ülkesinin veya ikamet ülkesinin korumasından yararlanamayan veya söz konusu tehdit nedeniyle yararlanmak istemeyen yabancı ya da vatansız kişiye, statü belirleme işlemleri sonrasında ikincil koruma statüsü verilir.
Gerek yabancının mülteci veya şartlı mülteci olarak nitelendirilmemiş olmasından şartından gerekse madde metninde Türkiye’ye kitlesel olarak gelme durumundan bahsedilmemiş olmasından ülkemize gelen Suriyelilere, Afganlara vb. ikincil koruma statüsü tanınması mümkün gözükmemektedir. Yani ülkemize Avrupa dışında meydana gelen olaylar neticesinde gelecek olan kişilere tatbik edilecek statü şartlı mülteci veya geçici koruma statüsüdür.
Son Olarak
1951 tarihli Cenevre Sözleşmesi’nin 1. maddesinde yer alan 30 Haziran 1928 tarihli anlaşmada bahsedilen mültecilerden bahsetmek gerekmektedir. Bu sözleşme Rus ve Ermeni mültecileri hakkında belirlenmiş kimi kuralların öteki mültecilere de uygulanması hakkında anlaşmadır. İki grup mülteci daha kapsam dahiline alınmış ve bunlara da Nansen pasaportu verilmesi öngörülmüştür. Kapsama alınanlar ise Asuri veya Asuri-Kildani ve özümsenmiş mültecilerdir. Yani “daha önce ait olduğu devletin korumasından yararlanmayan ve başka bir tabiiyet kazanmamış veya başka bir tabiiyete sahip olmayan Asuri veya Asuri-Kildani kökenli herhangi bir kişi ve ayrıca özümsenme sonucu Suriyeli veya Kürt kökenli herhangi bir kişidir. Buradaki Suriyeli ifadesi kafa karıştırabilir fakat bu durumun günümüzde Suriye’de yaşanan olaylar ile alakası yoktur. Zaten tarih sınırlaması vardır. 2000’li yıllarda yaşanan olaylar dahil değildir.
Bir yanıt yazın