Dolandırıcılık Suçu ve Nitelikli Dolandırıcılık Suçları

DOLANDIRICILIK SUÇU VE NİTELİKLİ DOLANDIRICILIK SUÇLARI (T.C.K. M. 157-158)

Genel Olarak

Dolandırıcılık suçu T.C.K.’nin 157. maddesinde tanımlanmıştır. Buna göre dolandırıcılık, hileli davranışlarla bir kimseyi aldatıp, onun veya başkasının zararına olarak, kendisine veya başkasına bir yarar sağlamaktır. Suçun üç tane yasal unsuru vardır. Bu suçun işlenebilmesi için üç yasal unsurun birlikte gerçekleşmelidir.

1- Hileli bir davranış sergilenmelidir.

Hile nitelikli bir yalandır. Fail tarafından yapılan hileli davranış belli oranda ağır, yoğun ve ustaca olmalı, sergileniş açısından mağdurun inceleme olanağını ortadan kaldıracak nitelikte bir takım hareketler olmalıdır. Kullanılan hileli davranışlarla mağdur yanılgıya düşürülmeli ve bu yanıltma sonucu yalanlara inanan mağdur tarafından sanık veya bir başkasına haksız çıkar sağlanmalıdır. Hilenin kandırıcı nitelikte olup olmadığı olaysal olarak değerlendirilmeli, olayın özelliği, fiille olan ilişkisi, mağdurun durumu, kullanılmışsa gizlenen veya değiştirilen belgenin nitelikleri ayrı ayrı nazara alınmalıdır. (Yargıtay 15. Ceza Dairesi 2015/7402 E., 2015/24804 K.)

2- Kendisine veya başkasına menfaat/yarar sağlanması gerekir. Yararın sağlanması ile suç tamamlanmış olur. Dolandırıcılık suçuna teşebbüs etmek mümkündür.

3- Mağdurun iradesi hile ile aldatılmalıdır.

 Malvarlığı değeri yanında, irade özgürlüğünün de korunduğu dolandırıcılık suçunun oluşabilmesi için;
1) Failin bir takım hileli davranışlarda bulunması,
2) Hileli davranışların mağduru aldatabilecek nitelikte olması,
3) Failin hileli davranışlar sonucunda mağdurun veya başkasının aleyhine, kendisi ya da başkası lehine haksız bir yarar sağlaması,
Şartlarının birlikte gerçekleşmesi gerekmektedir.
Fail kendisine veya başkasına yarar sağlamak amacıyla bilerek ve isteyerek hileli davranışlar gerçekleştirmeli, bu davranışlarla bir başkasına zarar vermeli, verilen zarar ile fiil arasında uygun illiyet bağı bulunmalı ve zarar da nesnel ölçütler göz önünde bulundurularak belirlenebilecek ekonomik zarar olmalıdır. Görüldüğü gibi, dolandırıcılık suçunu malvarlığına karşı işlenen diğer suç tiplerinden farklı kılan husus, aldatma temeline dayanan bir suç olmasıdır. Birden fazla hukuki konusu bulunan bu suç işlenirken, sadece malvarlığı zarar görmemekte, mağdurun veya suçtan zarar görenin iradesi de hileli davranışlarla yanıltılmaktadır. Madde gerekçesinde de, aldatıcı nitelik taşıyan hareketlerle, kişiler arasındaki ilişkilerde var olması gereken iyi niyet ve güvenin bozulduğu, bu suretle kişinin irade serbestisinin etkilenip irade özgürlüğünün de ihlâl edildiği vurgulanmıştır. (Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2014/399 E., 2015/272 K.)

Dolandırıcılık suçu kasten işlenebilen bir suçtur. Kural olarak re’sen kovuşturulur. Şikayet tabi olmayan bir suçtur.

Dolandırıcılık suçu taşınır veya taşınmaz mallar üzerinde işlenebilir. Mağdur, failin zilyet olmasına izin verir yani rıza gösterir ancak bu rızayı fail hile ile elde eder. Rızanın  hile ile elde edilmesi dolandırıcılık suçunu; hırsızlık ve yağma suçlarından ayırır. Yağmada rıza cebir ve tehdit yolu ile alınırken, hırsızlık suçunda mağdur, failin zilyet olmasına rıza bile göstermemektedir.

Kamu görevlisi görevinin sağladığı nüfuzu kötüye kullanarak dolandırıcılık suçunu işlemişse bu suç ikna suretiyle irtikap suçuna dönüşür.

Dolandırıcılık suçunda aldatılanın mağdur ile aynı kişi olması zorunlu değildir. Yani hak sahipliği söz konusu ise ve hak sahibini temsil eden kişi aldatılmışsa burada mağdur olan hak sahibidir.

Dolandırıcılık suçunun ihmali hareketle işlenmesi de mümkündür. Ancak ihmali davranış mağduru aldatmış olmalıdır.

Dolandırıcılık Suçunun Mağduru

Bu suçun mağduru, suçun kanuni tanımındaki unsurları oluşturacak eylemlerden zarar görendir. Malvarlığında azalma meydana gelen, malvarlığı zarara uğramış olan herkes bu suçun mağduru olabilecektir. Dolandırıcılık suçu T.C.K.’nin 157. maddesinde tanımlanmıştır. Buna göre hileli davranışlarla bir kimseyi aldatıp, onun veya başkasının zararına olarak, kendisine veya başkasına bir yarar sağlayan kişi dolandırıcılık suçu işlemiş olur. Tanımdaki “onun veya başkasının zararına olarak” ifadesi ile kimlerin zarara uğratılacağı anlatılmaktadır. Yani zarara uğrayan ya failin hileli davranışlarına bizzat maruz kalmış olan kişi olacaktır ya da hileli davranışlarla aldatılmış olan kimse yüzünden malvarlığında azalma meydana gelen hak sahibi olacaktır.

Tüzel kişiler bu suçun mağduru olamazlar fakat bu suçtan zarar gören olabilirler.

Kanun tanımda, hileli davranışlarla bir kimseyi aldatmaktan bahsetmiştir. Buna göre mağdur, failin davranışlarının hileli olduğunu algılayabilecek yetenekte olması gerekmektedir. Kişinin algılama yeteneği hiç yoksa şartları varsa hırsızlık suçundan bahsedilir.

Hileli davranışlar ile aldatılan kişi ile malvarlığında azalma meydana gelen kişinin aynı kişiler olmadığı zamanda mağdurun kim olacağı tartışmalıdır. Bir görüş göre dolandırıcılık suçunun mağduru, bizzat malvarlığında azalma meydana gelen kişidir. Fakat başkasına ait malvarlığı üzerinde tasarrufta bulunan kişi aldatılmışsa bu kişi dolandırıcılık suçunun mağduru olamaz.

Diğer bir görüş ise hileli davranışlara maruz kalan kişinin, aldatılan kişinin mağdur olacağını savunur.

Kanaatimce: Dolandırıcılık suçu ile sadece mal varlığı korunmamaktadır. Kanun hükmü insanların iradesinin fesada uğratılmamasını ve özgürce irade beyanında bulunulmasını da koruma altına almaya çalışmaktadır. Aldatıcı nitelikte hileli davranışlar yaygınlaşırsa kişiler arasındaki güven duygusu azalacaktır ve insanlardaki iyi niyet duyguları suistimal edilecektir. Bu yüzden hileli davranışlarla iradesi fesada uğratılmış ve iradesi fesada uğratıldığı için aldatanın isteklerine göre hareket eden kişi dolandırıcılık suçunun mağduru olmalıdır. Eğer hileli davranışlara maruz kalan kişi ile malvarlığında azalma meydana gelen kişi farklıysa o zaman iradesi fesada uğratılmış olan kişi mağdur, malvarlığında azalma meydana gelen ise suçtan zarar gören olmalıdır. Suçtan zarar gören davaya katılabilir. Mağdur ile birlikte davayı takip edebilir.

Dolandırıcılık Suçunun Faili

Hukuka aykırı eylemler gerçekleştiren kimselere fail denilmektedir. Dolandırıcılık suçunun faili, suçun tanımına göre de ayırıcı bir özellik bulunmadığından herkes olabilir. T.C.K. m. 157’de belirtildiği üzere “….kendisine veya başkasına bir yarar sağlayan kişi” fail olacaktır. Dikkat edilmesi gerekilen husus hileli davranışı gerçekleştiren ile haksız menfaat temin edenin aynı kişi olması zorunluluğun bulunmamasıdır. Bu hususu da yine T.C.K. m. 157’de yer alan “kendisine veya bir başkasına yarar sağlayan kişi” ibaresinden anlıyoruz.

Dolandırıcılık suçu bir kurum adına işlenmişse fail, dolandırıcılık suçunda tanımlanan eylemleri gerçekleştirendir.

Bir diğer önemli husus ise dolandırıcılık suçunu belli başlı kimseler işlemişse cezayı arttıran nitelikli hallerin uygulama alanı bulacağıdır. Örneğin dolandırıcılık suçunun, tacir veya şirket yöneticisi ya da şirket adına hareket eden kişiler tarafından ticari faaliyetleri sırasında; kooperatif yöneticileri tarafından kooperatifin faaliyeti kapsamında işlenmesi halinde, serbest meslek sahibi kişiler tarafından, mesleklerinden dolayı kendilerine duyulan güvenin kötüye kullanılması suretiyle işlenmesi halinde cezada artırım yapılır.

Dolandırıcılık (T.C.K. m. 157/1)

Dolandırıcılık

Madde 157- Hileli davranışlarla bir kimseyi aldatıp, onun veya başkasının zararına olarak, kendisine veya başkasına bir yarar sağlayan kişiye bir yıldan beş yıla kadar hapis ve beş bin güne kadar adlî para cezası verilir.

Nitelikli dolandırıcılık kapsamına girmeyen bütün durumlarda T.C.K. m. 157/1 hükmü uygulanır. Nitelikli suç tanımına uymuyorsa T.C.K. m.157/1 uygulama alanı bulacaktır denilebilir.

24.11. 2016 yılında getirilen değişiklik ile dolandırıcılık suçu uzlaşma kapsamına alınmıştır. Tarafların uzlaşması halinde düşme hükmü verilir. Çünkü uzlaşma kamu davasının düşüren bir haldir. Uzlaştırma ertelenmişse hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı verilir ve mahkeme uzlaşmayı bekler. Nitelikli dolandırıcılık (T.C.K. m. 158/1) uzlaşma kapsamında değildir.

Nitelikli Dolandırıcılık (T.C.K. m. 158)

T.C.K.’nin 158. maddesinde dolandırıcılık suçunun nitelikli halleri düzenlenmiştir. Buna göre dolandırıcılık suçunun;

a) Dinî inanç ve duyguların istismar edilmesi suretiyle,

b) Kişinin içinde bulunduğu tehlikeli durum veya zor şartlardan yararlanmak suretiyle,

c) Kişinin algılama yeteneğinin zayıflığından yararlanmak suretiyle,

d) Kamu kurum ve kuruluşlarının, kamu meslek kuruluşlarının, siyasi parti, vakıf veya dernek tüzel kişiliklerinin araç olarak kullanılması suretiyle,

e) Kamu kurum ve kuruluşlarının zararına olarak,

f) Bilişim sistemlerinin, banka veya kredi kurumlarının araç olarak kullanılması suretiyle,

g) Basın ve yayın araçlarının sağladığı kolaylıktan yararlanmak suretiyle,

h) Tacir veya şirket yöneticisi olan ya da şirket adına hareket eden kişilerin ticari faaliyetleri sırasında; kooperatif yöneticilerinin kooperatifin faaliyeti kapsamında,

i) Serbest meslek sahibi kişiler tarafından, mesleklerinden dolayı kendilerine duyulan güvenin kötüye kullanılması suretiyle,

j) Banka veya diğer kredi kurumlarınca tahsis edilmemesi gereken bir kredinin açılmasını sağlamak maksadıyla,

k) Sigorta bedelini almak maksadıyla,

l) Kişinin, kendisini kamu görevlisi veya banka, sigorta ya da kredi kurumlarının çalışanı olarak tanıtması veya bu kurum ve kuruluşlarla ilişkili olduğunu söylemesi suretiyle,

İşlenmesi halinde, üç yıldan on yıla kadar hapis ve beş bin güne kadar adlî para cezasına hükmolunur. Ancak, (e), (f), (j), (k) ve (l) bentlerinde sayılan hâllerde hapis cezasının alt sınırı dört yıldan, adli para cezasının miktarı suçtan elde edilen menfaatin iki katından az olamaz.

Dini inanç ve duyguların istismar edilmesi suretiyle dolandırıcılık suçu,

Bu nitelikli halin oluşabilmesi için dini kurallara bağlı olanların önem verdiği değerler, inanç ve duygular aldatma aracı olarak kötüye kullanılmalı ve bu suretle gerçekleştirilen hile ile haksız bir kazanç da sağlanmış olmalıdır. Kişinin üzerinde büyü olduğuna bu yüzden de muska yapılacağından bahisle mağdurun iradesinin fesada uğratılması ülkemizde en çok yaşanan durumlardan birisidir. Bu nitelikli hal hırsızlık suçu ile karıştırılmamalıdır. Hırsızlık suçunda mağdurun iradesinden söz edilemez. Ancak burada kişinin iradesi dini inanç ve duygular istismar edilerek fesada uğratılıyor.

Dolandırıcılık suçunun dinî inanç ve duyguların istismar edilmesi suretiyle işlenmesine ilişkin Yargıtay Ceza Genel Kurul Kararı

• Bu düzenleme ile toplumda yaşayan insanlar üzerinde yoğun bir etkisi bulunan dinî inanç ve duyguların istismarının önlenmesi amaçlanmıştır. Maddenin bu bölümüne ilişkin gerekçesinde; “Birinci fıkranın a bendinde, dolandırıcılık suçu nun dinî inanç ve duyguların istismar edilmesi suretiyle işlenmesi, bu suçun temel şekline göre daha ağır cezalandırılmayı gerektiren bir durum olarak kabul edilmiştir. Burada dikkat edilmesi gereken husus, dinin bir aldatma aracı olarak kullanılmasıdır. Bu nitelikli unsurun gerçekleşebilmesi için, dinî inanç ve duygular, aldatma aracı olarak kötüye kullanılmalıdır. Suçun oluşabilmesi için, dinî inanç ve duyguların kötüye kullanılması suretiyle gerçekleştirilen hile ile haksız yarar da sağlanmış olmalıdır” şeklinde açıklamalara yer verilmiştir.

Bu aşamada “hayır ve hayır işleme” ile “istismar” sözcükleri üzerinde durulmasında da fayda bulunmaktadır. Türk Dil Kurumu Türkçe Sözlüğüne göre hayır; “iyilik, karşılık beklemeden yapılan yardım,” hayır işlemek ise; “dine ve insanlığa uygun iyi bir davranışta bulunmak” şeklinde tanımlanmıştır. (Türk Dil Kurumu Türkçe Sözlük, Ankara 2009, s. 868) İstismar; Arapça “semere” kelimesinden türetilmiş olup, nitelikli dolandırıcılık suçlarının hüküm altına alındığı TCK’nun 158/1-a maddesinde “sömürme” anlamında kullanılmıştır.

Uygulamada yerleşmiş kabule göre; dinin, bir topluluğun sahip olduğu kutsal kitap, peygamber ve yaratıcı kavramlarını da içinde bulunduran inanç sistemi ve bu sisteme bağlı olarak yerine getirmeye çalıştığı ahlaki kurallar bütününü ifade ettiği, dinî inancın, belirli bir dine mensup olup dine inanan kişinin duyguları olduğu, bir insanın dinî inanç ve duyguları ile doğup büyüdüğü, terbiyesini aldığı ailesi, çevresi ve içinde bulunduğu toplum arasında çok sıkı bir ilişki bulunduğu, bu nitelikli unsurun gerçekleşebilmesi ve suçun oluşabilmesi için, dinî kurallara bağlı olanların önem verdiği değerler, dinî inanç ve duyguların aldatma aracı olarak kötüye kullanılması ve bu suretle gerçekleştirilen hile ile haksız bir yarar da sağlanmış olması gerektiği açıklanmıştır.

TCK’nun 158. maddesinin birinci fıkrasının a bendinde, dolandırıcılık suçu nun dinî inanç ve duyguların istismar edilmesi suretiyle işlenmesi nitelikli hal olarak kabul edilirken, dinin, dinî inanç ve duyguların ya da iyilik yapma hislerinin aldatma aracı olarak kullanılması aranmıştır. Önemli olan, dinî inanç ve duyguların kötüye kullanılması suretiyle insanların aldatılması olup, aldatma aracı olarak kullanılan din veya mezhebin hangi din veya mezhep olduğunun bir önemi bulunmamaktadır. Örneğin, fitre ya da zekât verileceğinden bahisle para toplanması, gerçekte cami yaptırma niyetinde olmayan bir kimsenin cami yaptıracağından ya da yarım kalan camiyi bitireceğinden bahisle izinsiz olarak yardım toplaması veya cemevi ya da kilise veya başka bir kutsal yapı, bina veya inşaata yardım duyurusuyla para istemesi veya Hazreti İsa’nın dünyaya dönüşünü sağlamak için altyapı oluşturmak üzere para toplaması, Kur’an-ı Kerim okunacağı ve cenazenin ardından zekat verileceği ya da söz konusu okumanın değerli bir ziynet eşyası üzerine yapılacağından bahisle yardım toplanması gibi durumlarda bir kısım dinî inanç ve duyguların istismar edildiğinden söz edilebilecektir.

Öğretide kabul gören görüşlere göre de, gerçekte mevcut olmadığı halde cami ya da Kur’an Kursuna yardım edileceğinden bahisle para toplanması, yine dinin orjinal bünyesinde olmayan tarzda ve maddi menfaat temin etmek için muskacılık, üfürükçülük gibi faaliyetler sonucu kişilerden yarar elde edilmesi hali de bu bent kapsamına girecektir. (Durmuş Tezcan- Mustafa Ruhan Erdem-Murat Önok, Teorik Ve Pratik Ceza Hukuku, Seçkin Yayınevi Ankara 2010, 7. Baskı, s. 617; Nur Centel-Hamide Zafer-Özlem Çakmut, Kişilere Karşı Suçlar, Beta Yayınevi, İstanbul 2011, 2. Baskı, s. 472; Ali Parlar-Muzaffer Hatipoğlu, Türk Ceza Kanunu Yorumu, Ankara 207, c. 2, s. 1248; M. Emin Artuk-Ahmet Gökçen-Ahmet Caner Yenidünya, Türk Ceza Kanunu, Adalet Yayınevi, Ankara, 2014, 2. Baskı, c. 4, s. 5207; Doğan Soyaslan, Ceza Kanunu Özel Hükümler, Yetkin Yayınevi Ankara 2012, 9. Baskı, s. 427) (Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2014/399 E., 2015/272 K.)

Kişinin içinde bulunduğu tehlikeli durum veya zor şartlardan yararlanmak suretiyle dolandırıcılık suçu,

Tehlikeli durum veya zor şartlar somut olaya göre değerlendirilmelidir. Ancak kısaca tanımlanacak olursa tehlikeli durum veya zor şartlar, kişinin başkalarına güven duymaya, sığınmaya en fazla ihtiyaç duyulan anlardır. Doğal afet gerçekleşmişse, kişi trafik kazası geçirmişse bu durumdan faydalanılarak kişinin aldatılması veya kişinin hastalığından dolayı içine düştüğü çaresizlikten faydalanılarak aldatılması bu nitelikli hale örnek olarak verilebilir. Fakat her türlü hastalık bu nitelikli hal için elverişli değildir. Somut olaya göre hastalık değerlendirilmelidir. Mağdur gerçekten zor şartlar altında değil fakat kendisinin zor şartlar altına olduğuna inanıyorsa veya sanık, mağduru zor şartlar altında olduğuna ikna etmiş o zaman bu nitelikli halden bahsedilemez.

Dolandırıcılık suçunun kişinin içinde bulunduğu tehlikeli durum veya zor şartlardan yararlanmak suretiyle işlenmesine ilişkin Yargıtay Ceza Genel Kurul kararı

Maddenin gerekçesinde “Kişinin içinde bulunduğu tehlikeli durum veya zor şartlar, başkalarına güven duymaya en fazla ihtiyaç duyduğu anlardır. Kişinin örneğin doğal bir afete veya trafik kazasına maruz kalmasından ya da hastalığı yüzünden içine düştüğü çaresizlikten yararlanılarak aldatılması daha kolaydır. Bu nedenle, birinci fıkranın (b) bendinde, dolandırıcılık suçu nun kişinin içinde bulunduğu tehlikeli durum veya zor şartlardan yararlanmak suretiyle işlenmesi, bu suçun temel şekline göre daha ağır ceza ile cezalandırılmayı gerektiren bir durum olarak kabul edilmiştir” açıklamalarına yer verilmiştir.
Görüldüğü gibi, 158. maddenin (b) bendinin uygulanabilmesi için, mağdurun içinde bulunduğu durumun dikkate alınması gerekmektedir.
TCK’nun 158/1-b maddesinde yer alan “zor şartlar” ibaresi, suçun mağduru esas alınarak değerlendirilmeli, mağdurun zor şartlarda bulunup bulunmadığı, olaysal olarak ve subjektif olarak açıklanmalıdır. Bu nitelikteki olaylarda, sanığın hedefindeki mağdur, olayın koşullarına göre çaresizlik içinde bulunmakta, bu psikolojik baskı altında daha çok savunmasız kalmakta ve bu anlamda kendisine uzanacak bir yardım eline her zamankinden daha fazla ihtiyaç duymaktadır. Bu kapsamda; mağdurun veya bir yakınının bir trafik kazasına maruz kalması, değişik nedenlerle hastanede tedavi görürken kendisi veya bir yakını için acil ve yoğun bir yardıma ihtiyaç duyması, deprem felaketi sonrası ruhsal ve bedensel olarak muhtaç duruma düşmesi zor şart olarak değerlendirilebilecek örnekler arasında sayılabilir. Fakat, her trafik kazasında veya her hastalıkta kişinin zor şartlar altında olduğu kabul edilmemelidir. Söz konusu olayın meydana geldiği zaman dilimi, hastalığın veya yaralanmanın boyutu, olaya maruz kalan kişinin ekonomik ve sosyal durumu, olaydan etkilenme derecesi, olayın gelişim süreci, sanığın olaya müdahale tarzı ve zamanlaması gibi hususlar, anlık olarak kişinin zor durumda olup olmadığını belirlemede kriter olarak değerlendirilmelidir.
Mağdurun, gerçekte zor şartlar içinde bulunmamasına rağmen, kendisinin zor şartlar içinde olduğunu düşünmesi ya da sanığın mağduru zor şartlar içinde olduğuna ikna etmesi bu madde kapsamında değerlendirilemeyecektir.
Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;
01.02.1951 doğumlu olan katılanın, böbrek hastalığı sebebiyle hastanede yatmakta olan eşinin yanında refakatçi olarak bulunduğu sırada, diyaliz işlemi esnasında eşine kan verileceğini, bu nedenle eşinden kan örneği alınması gerektiğini öğrendiği ve kan alımı hususunda bilgi vermek üzere eşinin odasına döndüğü sırada, yanına gelen ve kendisini doktor olarak tanıtan sanığın, katılana “ben size yardımcı olurum, kan örneklerini götürürüm” dediği, katılanın, görevlilerle birlikte eşini diyalize götürüp tekrar hastane odasına döndüğünde ise sanığın, katılanı koltuğunun altında dosya tutar vaziyette karşıladığı ve katılana, eşini hemşire ile birlikte görüntüleme merkezine götüreceklerini söyleyerek poşet içerisinde serum verip “bunu eşine takacağız, elinde tut soğumasın” dediği, ayrıca üç adet kâğıt da vererek bunların onaylanması gerektiğini söylediği, sonrasında birlikte hastanedeki bankoların bulunduğu yere geldikleri, sanığın burada katılana “vezneye 2400 Lira yatırmamız gerekiyor, bu parayı hastaneye geldikten sonra geri alacaksınız” dediği, katılanın yeterli parası olmadığını söylemesi üzerine de “750 Lirayı ver, üzerini ziynet eşyalarından tamamla, zaten eşin gelince bu parayı geri alacaksınız” dedikten sonra katılan, üzerinde taşıdığı 750 Lira ile 2 adet bileziğini sanığa verdiği, parayı ve altınları alan sanığın “sen git evrakları onaylat, ben burada seni bekliyorum” deyip katılanı hastanenin farklı bir binasına göndererek oradan kaçtığı olayda; katılanın eşine uygulanacak tedavinin niteliği ile bu tedavi için zorunlu idari işlemlerin kısa sürede tamamlanması gerektiğinden ortaya çıkan acil durum ve olay tarihinde 59 yaşında olan katılanın bu durumla tek başına ilgilenme zorunluluğu göz önünde bulundurulduğunda; katılanın “zor şart” altında olduğu ve eşinin hastalığı nedeniyle içine düştüğü çaresizlikten yararlanılmak suretiyle sanık tarafından aldatılarak aleyhine haksız menfaat sağlandığı anlaşıldığından, sanığın eyleminin TCK’nun 158/1-b maddesinde düzenlenen “Kişinin içinde bulunduğu tehlikeli durum veya zor şartlardan yararlanmak suretiyle dolandırıcılık” suçunu oluşturduğunun kabulü gerekmektedir. (Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2014/597 E., 2016/452 K.)

Kişinin algılama yeteneğinin zayıflığından yararlanmak suretiyle dolandırıcılık suçu,

Yaş küçüklüğü, akıl hastalığı, akıl zayıflığı, ayyaşlık gibi durumlarda bulunanlar fiil ve hareketlerinin saikini, sonuçlarını doğru algılayamazlar. Bu durumlardan faydalanılarak kişilerin dolandırılması olarak nitelendirilebilir. Burada dikkat edilmesi gerekilen husus mağdurda zayıf da olsa bir irade mevcuttur. Zayıflamış bir bilinç söz konusudur. Algılama yeteneğinin çok zayıf olması veya hiç olmaması durumunda aldatılması gereken bir irade söz konusu olmayacağından böyle bir durumda elde edilen haksız menfaat de göz önünde bulundurulduğunda suç tipi dolandırıcılık değil hırsızlık olarak nitelendirilecektir.

Ceza sorumluluğu olmayan 12 yaşını bitirmemiş çocukların ve tam akıl hastalarının aldatılmasından ve dolandırılmasından bahsedilemez. Çünkü bunlar yaptıkları hareketlerin anlam ve sonuçlarını bilemeyecek durumdalar. 12 yaşını tamamlayıp 15 yaşını tamamlamayan çocukların algılama yeteneklerinin bulunup bulunmadığı her somut olaya göre araştırılması gerekmektedir. Bunların algılama yeteneklerinin bulunmaması halinde ise eylem hırsızlık suçu oluşturacaktır.

Kişinin algılama yeteneğinin zayıflığından yararlanmak suretiyle dolandırıcılık suçunun işlenmesi ve mağdura uyuşturucu madde vererek veya sarhoş ederek onun algılama yeteneğini azaltılması sonucunda oluşan zayıflıktan faydalanılarak menfaat elde edilmesinin nitelikli dolandırıcılık suçunu değil yağma suçunu oluşturacağına ilişkin Yargıtay kararı

Yaşın küçüklüğü, akıl hastalığı, akıl zayıflığı, ayyaşlık veya bunlara benzer durumlarda bulunma dolayısıyla, fiil ve hareketlerin saikini ve sonuçlarını doğru olarak algılayamayan kişilerin dolandırılması, TCK’nın 158/1-c bendiyle ağırlaştırıcı neden kabul edilmiştir. Algılama yeteneğinin zayıflığından yararlanmak suretiyle kişilerin aldatılması daha kolaydır. Algılama, duyu organları aracılığıyla, olay, nesne ve ilişkileri birbirinden ayırt etme demektir. Yaş küçüklüğü, akıl hastalığı, akıl zayıflığı, sarhoşluk, uyuşturucu etkisinde bulunma yada bunlara benzer sebeplerden biriyle akla uygun biçimde davranma yeteneğinden yoksun olan kişilerin aldatılması suçun konusudur. Mağdurda zayıf da olsa bir irade, zayıflamış bilinç var olmalıdır. Akla uygun davranma demek, belli bir olay karşısında normal insanlardan çoğunun izleyeceği davranışa uygun hareket etmek demektir. Hâkim, somut olayın mahiyetini, kişinin içerisinde yaşadığı sosyal çevreyi, gelişme derecesini, muhakeme ve fikrî becerisini göz önünde tutarak değerlendirme yapacaktır. Algılama yeteneğinin çok zayıf olması veya hiç olmaması halinde, aldatılması gereken bir irade söz konusu olmayacağından dolandırıcılık suçundan bahsedilemeyeceğinden hırsızlık suçu söz konusu olacaktır. Ceza sorumluluğu olmayan 12 yaşını bitirmemiş çocukların ve tam akıl hastalarının yaptıkları hareketlerin anlam ve sonuçlarını bilemeyeceklerinden aldatılmalarından ve dolandırılmalarından bahsedilemez. 12 yaşını tamamlayıp 15 yaşını tamamlamayan çocukların algılama yeteneklerinin bulunup bulunmadığı araştırılarak, bulunmaması halinde eylem, hırsızlık suçunu oluşturacaktır. Fail, bilerek mağdura uyuşturucu madde vererek veya sarhoş ederek onun algılama yeteneğini azaltmış ise ve oluşturulan bu zayıflık anında mal alınmışa eylem, TCK’nın 148/3 kapsamında mefruz cebir kapsamında değerlendirileceğinden yağma suçunu oluşturacaktır. (Yargıtay 15. Ceza Dairesi 2015/7402 E., 2015/24804 K.)

Kamu kurum ve kuruluşlarının, kamu meslek kuruluşlarının, siyasi parti, vakıf veya dernek tüzel kişiliklerinin araç olarak kullanılması suretiyle dolandırıcılık suçu,

Kamu kurum ve kuruluşlarının, kamu meslek kuruluşlarının, siyasi parti, vakıf veya dernek tüzel kişiliklerinin isminin kullanılması yeterli değildir. Bunların varlıklarının da kullanılması gerekmektedir. Yani bu kurum ve kuruluşlara ait yazı veya yazılı belgelerin amaç dışı kullanılması, bu kurumlara ait kimlik belgesinin gösterilmesi gibi. Örneğin kimlik nüfus müdürlüğünün varlığını göstermektedir. Bu kurumların basılı evraklarının, kıyafetlerinin, taşıtlarının, logolarının kullanılması mağdurda güven oluşumunu sağlayacağından bu durum nitelikli dolandırıcılık kapsamına alınmıştır. Ülkemizde en çok karşılaşılan sahte senetlerle, telefon abonelikleriyle icra takibine başlanmasıdır. Sahte senetlerle, telefon abonelikleriyle icra takibine başlanması bu nitelikli hale uymaktadır. Sahte oluşturulmuş bono da ya keşideci imzası sahtedir ya ciranta imzası sahtedir. Kişi (sahte eylemler ile) borçlanmış gösterilmiştir. Bunlarla icra takibi başlatılınca kamu kurumu olan icra müdürlüğü araç olarak kullanılmış olacaktır. Bu nedenle ağırlaştırıcı hal gündeme gelecektir. Yani sahte senedi (vekili aracılığıyla veya kendisi fark etmez) takibe koyan fail, kamu kurum ve kuruluşlarının araç olarak kullanılması suretiyle dolandırıcılık suçunu işleyecektir.

Sahte kimliklerle, sahte ehliyetlerle telefon aboneliği tesis ediliyor. Bu suçun oluşabilmesi için Yargıtay, kimlik fotokopisinin kullanılmasını bile yeterli kabul ediyor.

“Dolandırıcılık suçundan verilen mahkumiyet hükmü yönünden yapılan incelemede;
Sanığın, katılana ait sahte kimlik fotokopileriyle telefon ve internet hatları tesis ettirmesi şeklinde gerçekleşen eylemlerinin, kamu kurumu niteliğindeki Nüfus Müdürlüğü’nün maddi varlıklarından sayılan nüfus cüzdanı kullanılarak gerçekleştirilmiş olması nedeniyle TCK’nın 158/1-d maddesindeki suçu oluşturduğunun gözetilmemesi, kanuna aykırı olup, O yer Cumhuriyet savcısının temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan hükümlerin bu sebepten dolayı 5320 sayılı Kanun’un 6723 sayılı Kanun’un 33. maddesi ile değişik 8/1 maddesi gereğince uygulanması gereken 1412 sayılı CMUK’un 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA…(Yargıtay 15. Ceza Dairesi 2019/15071 E., 2021/1911 K.)

Sahte kimlik, belgede sahtecilik açısından belirleyici rol oynamaktadır. Genelde özel belgede sahtecilik suçuyla işlenerek telefon aboneliği oluşturulmaktadır. Sahte nüfus cüzdanı fotokopisi üreterek telefon aboneliği tesis edilmişse dolandırıcılık suçu ile birlikte belgede sahtecilik suçundan da cezaya hükmediliyordu. Fakat 19/02/2014 tarih ve 28918 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak aynı gün yürürlüğe giren 6518 sayılı Kanun ile sanıkların lehine bir durum düzenlenmiş ve gerçeğe aykırı evrak düzenlemek veya değiştirmek suretiyle kişinin bilgisi ve rızası dışında tesis edilmiş olan abonelikler kullanılamayacağını, bu işi bizzat yapanların elli günden yüz güne kadar adli para cezası ile cezalandırılacağı hüküm altına alınmıştır. Yani 19.02.2014 tarihinden sonra sahte nüfus cüzdanı fotokopisi üreterek abonelik tesis edildiğinde belgede sahtecilik suçu hükümleri değil sanık lehine olduğundan 5809 sayılı Kanun hükümleri uygulama alanı bulacaktır.

5809 sayılı Kanun’un 56. maddesi- Gerçeğe aykırı evrak düzenlemek veya değiştirmek suretiyle kişinin bilgi ve rızası dışında tesis edilmiş olan abonelikler kullanılamaz.

5809 sayılı Kanun’un 63. maddesi- Bu Kanunun 56 ncı maddesinin birinci fıkrası hükümlerine aykırı hareket edenler bin günden beş bin güne kadar; ikinci, üçüncü, dördüncü ve beşinci fıkralarına aykırı hareket ederek bu işi bizzat yapanlar elli günden yüz güne kadar adli para cezası ile cezalandırılır.

Özel belgede sahtecilik suçundan verilen mahkumiyet hükmü yönünden yapılan incelemede;
Sanık tarafından, katılanın kimlik bilgileri kullanılarak telefon hattı alındığı ve internet aboneliği yaptırıldığı iddiası ile açılan davada, hüküm tarihinden önce 19/02/2014 tarih ve 28918 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak aynı gün yürürlüğe giren 6518 sayılı Kanun’un 104 ve 105. maddeleri ile değişik 5809 sayılı Elektronik Haberleşme Kanunu’nun 63. maddesinin 10. fıkrası ile yaptırıma bağlanan 56. maddesinin 2. fıkrasındaki “İşletmeci veya adına iş yapan temsilcisine abonelik kaydı sırasında abonelik bilgileri konusunda gerçek dışı belge ve bilgi verilemez” ve 5. fıkrasındaki “Gerçeğe aykırı evrak düzenlemek veya değiştirmek suretiyle kişinin bilgi ve rızası dışında tesis edilmiş olan abonelikler kullanılamaz” düzenlemeleri karşısında; sanığın eyleminin özel hüküm niteliğinde bulunan 5809 sayılı Kanun’un 56/2 maddesi delaletiyle 63/10 maddesinde düzenlenen suçu oluşturduğu ve bu suçun da TCK’nın 75. maddesi uyarınca ön ödemeye tabi olduğu gözetilerek, sanığa ön ödeme önerisinde bulunulduktan sonra hukuki durumunun tayin ve takdiri gerekirken, suçun hukuki vasfında hataya düşülerek özel belgede sahtecilik suçundan hüküm kurulması, … (Yargıtay 15. Ceza Dairesi 2019/15071 E., 2021/1911 K.)

“Katılan …’in kaybetmiş olduğu nüfus cüzdanı ile sürücü belgesinin suretlerini bir şekilde ele geçiren sanığın, nüfus cüzdanı fotokopisini üzerine kendi fotoğrafını koyup fotokopisini çektirerek sahte nüfus cüzdanı fotokopisi ürettiği, sonra bu fotokopi ile …’ne başvurarak o tarihlerde kendisinin ikamet ettiği ev için su aboneliği yaptırdığı, abonelik sözleşmesini katılanın adını kullanarak, ona atfen imzaladığı, ayrıca bu başvuru sırasında kendisinin sahte olarak düzenlediği ve bu adresteki evin sahibi olan tanık … ile katılan arasında imzalanmış gibi gösterdiği 12/12/2006 başlangıç tarihli kira sözleşmesi fotokopisini mağdur belediyeye verdiği, sonrasında … Elektrik Dağıtım Anonim Şirketi İşletme Müdürlüğü’ne aynı sahte belgelerle başvurarak katılan adına, sahte kira sözleşmesi ile sahte nüfus cüzdanı fotokopisini kullanarak elektrik abonelik sözleşmesi düzenletip katılan adına atfen imzalar attığı, katılan … Anonim Şirketinin … Bayiliğini yapan … İletişim isimli işyerine gelerek aynı şekilde sahte olarak oluşturduğu nüfus cüzdanı fotokopisini kullanarak, katılan … adına atfen imza atarak 0 506 …..  ve 0 506 ….. numaralı cep telefonu hatlarının aboneliğini yaptırdığı, almış olduğu cep telefonu hatlarını kullandığı, fatura bedellerini ise ödemediği şeklinde gerçekleşen eylemlerinin dolandırıcılık ve özel belgede sahtecilik suçlarını oluşturduğuna dair mahkemenin kabulünde bir isabetsizlik görülmemiştir. (Yargıtay 15. Ceza Dairesi 2016/586 E., 2016/3600 K.)

Dolandırıcılık suçunun kamu kurum ve kuruluşlarının, kamu meslek kuruluşlarının, siyasi parti, vakıf veya dernek tüzel kişiliklerinin araç olarak kullanılması suretiyle işlenmesine ilişkin Yargıtay Ceza Genel Kurul Kararı

• Görüldüğü üzere, 5237 sayılı TCK’nun 158. maddesinin 1. fıkrasının (d) bendinde, dolandırıcılık suçu nun kamu kurum ve kuruluşlarının, kamu meslek kuruluşlarının, siyasi parti, vakıf veya dernek tüzel kişiliklerinin araç olarak kullanılması suretiyle işlenmesi nitelikli hal olarak kabul edilirken, fıkrada sayılan tüzel kişiliklere toplumda duyulan güvenden faydalanılması ve bu güvenin bir aldatma aracı olarak kullanılması aranmıştır. Burada önemli olan, kamu kurum ve kuruluşlarının, kamu meslek kuruluşlarının, siyasi parti, vakıf veya dernek tüzel kişiliklerinin araç olarak kullanılması suretiyle insanların aldatılmasıdır.

Maddede belirtilen kamu kurum ve kuruluşları, siyasi parti, vakıf veya dernek tüzel kişiliğinin sadece isminin kullanılması bu bendin uygulanması için yeterli olmayıp, bunlara ait maddi varlığın veya bu tüzel kişiliklerle bağ kurulmasını sağlayan somut başka olguların kullanılması gerekir. Bu kurumlara ait kimlik belgesinin gösterilmesi, basılı evrak ve makbuzların sunulması, taşıtın kullanılması, mağdur üzerinde bentte sayılan tüzel kişiliklerden gelinildiğine veya buralardan aranıldığına dair bir düşünce oluşturulması ve mağdurun aldatılması gerekmektedir.

Öğretide de, TCK’nun 158. maddesinin birinci fıkrasının (d) bendinde sayılan tüzel kişiliklere toplumda duyulan güven nedeniyle, bunların araç olarak kullanılması durumunda suçun işlenilmesinin kolaylaşması ve mağdurun araştırma eğiliminin ortadan kalkması karşısında dolandırıcılık suçu nun nitelikli halinin oluşacağı belirtilmiştir. (Yaşar/Gökcan/Artuç, Türk Ceza Kanunu, c.4, 2010, s.4655-4656; Bakıcı, Ceza Hukuku Özel Hükümleri, c.I, 2008, s.451; Tezcan/Erdem/Önok, Teorik ve Pratik Ceza Hukuku, 2013, s.629; Özbek/Kanbur/Doğan/Bacaksız/Tepe, Türk Ceza Hukuku, 2012, s.654; Parlar/Hatipoğlu, Türk Ceza Kanunu Yorumu, c.2, 2007, s.1249) (Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2012/15-1354 E., 2013/437 K.)

Kamu kurum ve kuruluşlarının zararına olarak işlenen dolandırıcılık suçu,

Bu suç tipinde mağdur kamu kurum veya kuruluşlarıdır. Bu suç tipinin oluşabilmesi için eylemin kamu kurum ve kuruluşlarının malvarlığına zarar vermek amacıyla yapılması gerekir. Ülkemizde bu suç en çok S.G.K. aleyhine işlenmektedir. Düzenlenen reçeteler, raporlar nedeniyle bu suçun faili doktorlar, eczacılar da olabilir.

TCK’nın 158/1-e bendinde belirtilen, kamu kurum ve kuruluşlarının zararına olarak dolandırıcılık suçunun işlenmesi, nitelikli hal kabul edilmiştir. Hangi kurum ve kuruluşların, kamusal nitelik taşıdığı, o kurumun kadro bakımından bağlı olduğu durumu düzenleyen mevzuata göre belirlenir. Bu nitelikli halin oluşması için, eylemin kamu kurum ve kuruluşlarının mal varlığına zarar vermek amacıyla işlenmesi gerekir. Zarar vermek, kamu kurum ve kuruluşlarından hakkı olmayan bir parayı almak yada bir borcu geri vermemek şeklinde olabilir. Bu suçun zarar göreni kamu kurum ve kuruluşunun tüzel kişiliğidir. Kamu kurum ve kuruluşlarının zarar görmesi söz konusu değilse bu suç oluşmayacaktır. Dolandırıcılık suçunun kamu yararına çalışan hayır kurumlarının zararına işlenmesi madde kapsamında değildir.
Zarar vermek, kamu kurum ve kuruluşlarından hakkı olmayan bir parayı almak ya da bir borcu geri vermemek şeklinde olabilir. Bu suçun zarar göreni kamu kurum ve kuruluşunun tüzel kişiliğidir. Kamu kurum ve kuruluşlarının zarar görmesi söz konusu değilse bu suç oluşmayacaktır. Dolandırıcılık suçunun kamu yararına çalışan hayır kurumlarının zararına işlenmesi madde kapsamında değildir. (Yargıtay 15. Ceza Dairesi 2013/10091 E., 2015/22708 K.)

Bilişim sistemlerinin, banka veya kredi kurumlarının araç olarak kullanılması suretiyle dolandırıcılık suçu,

Bu suç tipinde iki yasal unsur vardır. Birincisi bilişim sistemlerinin araç olarak kullanılmasıdır. İkincisi ise banka veya kredi kurumlarının araç olarak kullanılmasıdır. Ülkemizde bilişim sistemi olarak en çok internet kullanıldığından, internet üzerinden dolandırıcılık suçu işlenmektedir. Bilişim sistemi kullanılarak mağdurun iradesi fesada uğratılmaktadır. Ancak sisteme girilerek bir kişi aldatılmayıp sistemden yararlanılarak çıkar sağlanmışsa bilişim suçu veya bilişim sistemi kullanmak suretiyle hırsızlık suçu gündeme gelecektir. İnternete verilen ilanlarla insanlar dolandırılmaktadır. İlandaki kaporanın veya ilandaki malın veya hizmetin bedelinin tamamının faile verilmesinden sonra failin kaporayı, hizmeti veya malı mağdura vermemesi, bilişim sistemlerinin araç olarak kullanılması suretiyle dolandırıcılık suçunu meydana getirecektir.

Dolandırıcılık suçunun bilişim sistemlerinin araç olarak kullanılması suretiyle işlenmesine ilişkin Yargıtay kararı

Bilişim sisteminin aldatılmasından söz edilemeyeceği için, ancak bu sistemin araç olarak kullanılarak bir insanın aldatılması yani dolandırılması halinde bu bendin uygulanması mümkündür. Aksi halde yani sisteme girilerek bir kişi aldatılmayıp sistemden yararlanılarak çıkar sağlanmışsa bilişim suçu veya bilişim sistemi kullanılmak suretiyle hırsızlık suçunun oluşması söz konusu olacaktır. Bilişim sisteminden maksat, verileri toplayıp, yerleştirdikten sonra bunları otomatik işlemlere tâbi tutma olanağını veren manyetik sistemlerdir. Günümüzde bilişim sistemleri ile sesli-görüntülü haberleşme, elektronik imzanın kabulü, yeni ticari ilişkiler, internet bankacılığı hizmeti ile para transferleri ve bunlar gibi pek çok yenilik toplumsal hayata girmiş, bilişim gerek iş gerekse günlük hayatta vazgeçilemeyecek kadar önemli bir noktaya ulaşmış, bilişim teknolojileri daha hızlı ve ucuz bir nitelik arz etmesi nedeniyle, klasik yöntemlere nazaran daha fazla tercih edilir duruma gelmiştir. Bu sistemlerin güvenle kullanılması, aynı anda hızlı ve kolayca birçok kişi tarafından ulaşılması ve diğer taraftaki failin kontrol imkanını azaltması nedeniyle nitelikli hal sayılmıştır.

Somut olayda; sanık …’un,… Bilişim Bilgisayar Hizmetleri isimli İnternet üzerinden satış yapan bir firmanın sahibi olduğu, katılanın, bu firmadan İnternet yoluyla bir diz üstü bilgisayar sipariş ettiği, sanıkla görüşmesi sonucu kampanyanın bir kaç saat sonra sona ereceğinin ve bilgisayar bedelinin çok acil yatırılması halinde kampanyaya dahil olacağını öğrenmesi ile bilgisayar bedeli olan 800 TL’yi eft yoluyla sanığın hesabına havale ettiği, ancak dolandırıcılık kastıyla hareket eden sanığın, söz konusu bilgisayarı katılana göndermediği gibi işyerini kapatıp ortadan kaybolduğu ve bu şekilde üzerine atılı bilişim sistemlerinin araç olarak kullanılması suretiyle dolandırıcılık suçu işlediğine yönelik kabulde bir isabetsizlik görülmemiştir (Yargıtay 15. Ceza Dairesi 2012/10828 E., 2014/4556 K.)

İlan sitelerine ilan koymak suretiyle kopara istendikten sonra kaporanın alınıp kaçılmasının bilişim sistemlerinin araç olarak kullanılması suretiyle işlenen dolandırıcılık suçu kapsamında değerlendirildiğine ilişkin Yargıtay kararı

Sanığın, sahibinden.com isimli internet sitesine “Iphone 4 S 16 gb sıfır 2 yıl garantili” şeklinde satılık telefon ilanı verdiği, katılanın ilanda yazılı telefon numarasını araması üzerine sanığın telefonun hediye geldiğini, faturasının bulunduğunu, kullanmadığı için satışa çıkardığını ve THY’da çalıştığını söylediği, satış konusunda anlaştığı katılandan Garanti Bankası 5170 ….. 8528 numaralı kart hesabına 500 TL kapora yatırmasını istediği, katılanın Garanti Bankası kart hesabına 500 TL yatırdığı ancak sonrasında ulaşamadığı sanığın telefonu göndermediği ve katılanın parasını da iade etmediği, bu şekilde basın ve yayın araçlarının sağladığı kolaylıktan yararlanmak suretiyle dolandırıcılık suçunu işlediğinin iddia edildiği olayda; sanığın atılı eylemi işlediğini sabit gören mahkeme kabulünde bir isabetsizlik görülmemiş, yüklenen eylemin, Yargıtay CGK’nın 16/04/2013 tarih ve 2012/15-1407; 2013/140 E. K. sayılı kararında da vurgulandığı üzere; 5237 sayılı TCK’nın 158/1-f maddesinde öngörülen bilişim sistemlerinin araç olarak kullanılması suretiyle dolandırıcılık suçu kapsamında kaldığı gözetilmeden, suç vasfında yanılgıya düşülerek basın ve yayın araçlarının sağladığı kolaylıktan yararlanmak suretiyle dolandırıcılık suçundan hüküm kurularak eksik ceza tayini, aleyhe temyiz bulunmadığından bozma nedeni yapılmamış, 5237 sayılı TCK’nın 53. maddesinin uygulanmasında, Anayasa Mahkemesi’nin 08.10.2015 gün 2014/140 Esas, 2015/85 sayılı iptal kararının infaz aşamasında gözetilmesi mümkün görülmüştür. (Yargıtay 15. Ceza Dairesi 2017/30501 E., 2021/914 K.)

Banka veya kredi kurumlarının araç olarak kullanılmasında ise en çok sahte çekler karşımıza çıkmaktadır. Çekin kendisi sahte olabilir, keşideci imzası sahte olarak oluşturulmuş olabilir ya da aradaki ciranta silsilesi sahteleştirilmiştir. Burada çeki kullanan kişi suçun failidir. Avukatlar vekil sıfatıyla takip ettikleri için fail olamazlar.

Dolandırıcılık suçunun banka veya kredi kurumlarının araç olarak kullanılması suretiyle işlenmesine ilişkin Yargıtay kararı

Bilişim sistemlerinin, banka veya kredi kurumlarının araç olarak kullanılması suretiyle dolandırıcılık suçu, TCK’nın 158/1-f maddesinde düzenlenmiştir. Maddenin gerekçesinde de; “Dolandırıcılık suçunun, bilişim sistemlerinin, banka veya kredi kurumlarının araç olarak kullanılması suretiyle işlenmesi de, birinci fıkranın (f) bendinde bu suçun bir nitelikli unsuru olarak kabul edilmiştir. Bilişim sistemlerinin, banka veya kredi kurumlarının, özellikle bu kurum ve kuruluşları temsil edenlerin, kurum ve kuruluşları adına hareket eden kişilerin, başkalarını kolaylıkla aldatabilmeleri bir güven kurumu olan bu kuruma güvenin sarsılması bu kurumların araç olarak kullanılması suretiyle dolandırıcılık suçunu, nitelikli hâl saymıştır.

Banka ya da kredi kurumlarının araç olarak kullanıldığından söz edilebilmesi için, dolandırıcılık fiili gerçekleştirilirken bankaların olağan faaliyetlerinden ya da bu faaliyeti yürüten sujelerden hileli araçlar kullanılarak yararlanılması veya banka ve kredi kurumlarının olağan faaliyetleri nedeniyle üretmiş oldukları maddi varlıkların suçta araç olarak kullanılarak haksız çıkarın elde edilmesi gerekir. Bankaların, ödeme aracı olarak kullanılması halinde bu fıkra uygulanamayacaktır.

Yukarıdaki ilkeler ışığında somut olay incelendiğinde;
Sanığın hangi şekilde ve kimden temin ettiği belirlenemeyen tamamen sahte olarak oluşturulmuş suça konu çeki, katılan …’tan satın aldığı mermer karşılığında verip kullandığı iddia ve kabul olunan olayda, mahkemenin “banka veya kredi kurumlarının araç olarak kullanılması suretiyle dolandırıcılık” ve “resmi belgede sahtecilik” suçlarının oluştuğuna yönelik kabulünde bir isabetsizlik görülmemiştir. (Yargıtay 15. Ceza Dairesi 2012/7941 E., 2014/1370 K.)

Banka ya da kredi kurumlarının araç olarak kullanıldığından söz edilebilmesi için, dolandırıcılık fiili gerçekleştirilirken bankaların olağan faaliyetlerinden ya da bu faaliyeti yürüten süjelerden hileli araçlar kullanılarak yararlanılması veya banka ve kredi kurumlarının olağan faaliyetleri nedeniyle üretmiş oldukları maddi varlıkların suçta araç olarak kullanılarak haksız çıkarın elde edilmesi gerekir. Suçun bu nitelikli halinin oluşabilmesi için, bankaya ait mal ve hizmetler ile fonksiyonlarının kullanılması yeterli olup suçun mağdurunun kim olduğunun nitelikli halin oluşumu bakımından ayrıca bir önemi bulunmamaktadır. Bankaların, ödeme aracı olarak kullanılması halinde bu fıkra uygulanamayacaktır. (Yargıtay 23. Ceza Dairesi 2015/1361 E., 2015/363 K.)

Basın ve yayın araçlarının sağladığı kolaylıktan yararlanmak suretiyle dolandırıcılık suçu,

Bu suç tipinde önemli olan basın ve yayın aracının kullanılmış olmasıdır. Bu suç tipinin oluşabilmesi için failin yarar sağlamak amacıyla gerçek olmayan bir durumu basın organında haber veya reklam olarak yayınlatması ve bunu mağduru aldatmada kullanması gerekmektedir. Eylemin belirli özelliklere sahip olması gerekmektedir. Örneğin gazeteye sadece “satılık araç” ilanı verilmişse burada nitelikli halden bahsedilemez. Çünkü ayrıcı bir özellik verilmemiştir. Fakat gazeteye verilen ilanda aracın markası, modeli, nitelikleri belirtilmişse o zaman T.C.K. m. 158/1-g’den bahsedilebilecektir. Eylem nitelikli bir yalan düzeyine dönüşmüş olacaktır.

TCK’nın 158/1-g maddesinde suçun; “Basın ve yayın araçlarının sağladığı kolaylıktan yararlanmak suretiyle” işlenmesi nitelikli bir hâl olarak düzenlenmiştir. Bu nitelikli halin uygulanması için, basın ve yayın araçlarının dolandırıcılık suçunun işlenmesinde özel bir kolaylık sağlamış olması gerekir. Failin, yarar sağlamak için gerçek olmayan bir durumu basın organında haber ya da reklam olarak yayınlatması ve bunu mağduru aldatmada kullanması halinde basın ve yayın araçlarının sağladığı kolaylıktan yararlanmak suretiyle dolandırıcılık suçu işlenmiş olacaktır. Bu manada gazeteler ve televizyonlar gibi görsel ve yazılı basın ve yayın araçlarının sağladığı ilân, program, haber içerikleri vb. suça konu edilebilmekte, kişiler kolaylıkla aldatabilmektedirler. Gazeteye verilen ilanın sadece sanığa ulaşılmasına yardımcı olduğu, şikâyetçinin aldanmasında ve hileli hareketlerin gerçekleştirilmesinde kolaylık sağlamadığı takdirde TCK’nın 158/1–g maddesinin varlığından söz edilemez. Yine şikâyetçinin basit bir araştırmayla gerçeği öğrenebileceği durumda, dolandırıcılığın nitelikli halinden bahsedilemez. Gazetede münhasıran ilan verilmesi yeterli olmayıp, ilanında hileli hareketlerin gerçekleştirilmesinde tarafların aldatılmasında etkisinin bulunması gerekir. Gazetede sahibinden satılık eşya ilanında, eşya tanıtılmadan soyut bir bilgilendirme üzerine verilen telefondan yapılan arama ile gelişen aldatmada, gazeteye verilen ilanın failin sadece şikayetçiye ulaşmasına yardımcı olduğu, hileli hareketlerin gerçekleştirilmesi ve şikayetçinin aldatılmasında bir kolaylık sağlamadığı hallerde, “basit dolandırıcılık”, ilanda eşya gerçeğine aykırı olarak tanımlanıp, orjinalinden daha ucuza gösteriliyorsa, teşhir ve gösterim üzerine mağdur yanıltılmışsa nitelikli dolandırıcılık suçu söz konusu olacaktır.
Sanığın, gazeteye tanesi 15 TL olmak üzere yumurta tavuğu sattığına dair ilan vermesi üzerine, katılanın ilanda belirtilen numarayı aradığı, sanıkla pazarlık yaparak 25 adet tavuk için 350 TL’ye anlaştıkları, sanığın posta çeki hesabının numarasını vererek, paranın tamamının yatırılması halinde tavukları aynı gün yükleyip göndereceğini söylediği, tavukların katılana gönderilmemesi üzerine, katılanın sanığı pek çok kez aradığı, sanığın katılanı oyaladığı ve en sonunda gülerek telefonu kapattığı, bu suretle sanığın basın ve yayın araçlarının sağladığı kolaylıktan yararlanmak suretiyle dolandırıcılık suçunu işlediğinin iddia edildiği olayda;
Sanığın gazeteye verdiği ilanın sadece katılana ulaşmasına yardımcı olduğu, katılana yönelik hileli hareketlerin gerçekleştirilmesinde ve bu şekilde aldatılmasında bir kolaylık sağlamadığı dikkate alındığında; sanığın eyleminin 5237 sayılı TCK’nın 157. maddesinde düzenlenen “basit dolandırıcılık” suçunu oluşturduğu gözetilmeden, delillerin takdir ve değerlendirilmesinde yanılgıya düşülmek suretiyle “basın ve yayın araçlarının sağladığı kolaylıktan yararlanmak suretiyle nitelikli dolandırıcılık” suçunu oluşturduğunun kabulü ile TCK’nın 158/1-g maddesi uyarınca hüküm kurulması,… (Yargıtay 15. Ceza Dairesi 2013/7498 E., 2015/1452 K.)

Ülkemizde bu suç tipi en çok gazetelere sahte “gemi adamı”  ilanı verilerek işlenmektedir. Gemi adamı ilanı verildikten sonra mağdurlar gemi adamı belgesi için faile para ödedikten sonra bir daha ilan sahibine ulaşamazlar. Böylece fail dolandırıcılık suçunu basın ve yayın araçlarının sağladığı kolaylıktan yararlanmak suretiyle işlemiş olur. Gazete ilanlarına gerçek olmayan araç satışı veya taşınmaz satışı ilanları verilerek de işlenebilmektedir bu suç.

Hem T.C.K. m. 158/1-f’de hem de T.C.K. m. 158/1-g’de yüz yüzelik unsuru gerçekleşmişse eğer burada nitelikli dolandırıcılıktan söz edilemez ve T.C.K. m. 157/1 hükmü uygulanır. Gazetede veya internet sitesindeki gerçek olmayan ilandan sonra mağdur ile fail yüz yüze gelmiş ise mağdurun burada denetleme imkanı olduğundan ve aldatılma şansı düşeceğinden, uzlaşma kapsamındaki basit dolandırıcılık olan T.C.K. m. 157/1 hükmü uygulanır. Fail ile mağdurun telefonda görüşmesi bir araya gelme olarak nitelendirilmez.

Tacir veya şirket yöneticisi olan ya da şirket adına hareket eden kişilerin ticari faaliyetleri sırasında; kooperatif yöneticilerinin kooperatifin faaliyeti kapsamında işlenen dolandırıcılık suçu,

Failin şirketinin veya kooperatifinin olması gerekir ya da fail şirkette yönetici veya şirket adına hareket etmeye yetkili, temsile yetkili kişi olması gerekir (örn. şirket müdürü). Kooperatifler bakımından, kooperatifin yöneticisi olması gerekir. Bu suç tipinin oluşabilmesi için eylemin hem şirketin hem de kooperatifin ticari faaliyetlerinin kapsamı esnasında gerçekleşmesi gerekir.

Ticarî faaliyeti meslek olarak icra eden kişilerin, güvenilirliğini sağlamak amacıyla, bu suçun, tacir (kişisel olarak ticaretle uğraşan kimseler) veya şirket yöneticisi olan yada şirket adına hareket eden kişilerin ticarî faaliyetleri sırasında işlenmesi, TCK’nın 158/1-h bendinde nitelikli hâl kabul edilmiştir. Bu kavramlar Türk Ticaret Kanunun ilgili hükümlerine göre belirlenecektir. Türk Ticaret Kanunu’nun 14. maddesinde; Tacir, kişisel durumları ya da yaptığı işlerin niteliği nedeniyle yahut meslek ve görevleri dolayısıyla, kanundan veya bir yargı kararından doğan bir yasağa aykırı bir şekilde ya da başka bir kişinin veya resmî bir makamın iznine gerek olmasına rağmen izin veya onay almadan bir ticari işletmeyi işleten kişi de tacir sayılır. “denilmektedir. Ticaret şirketleri, aynı yasanın 124. maddesinde, Ticaret şirketleri; kolektif, komandit, anonim, limited ve kooperatif şirketlerden ibarettir. Bu Kanunda, kollektif ile komandit şirket şahıs; anonim, limited ve sermayesi paylara bölünmüş komandit şirket sermaye şirketi sayılır” şeklinde tanımlanmıştır. Kooperatif yöneticilerinin, kooperatifin faaliyeti kapsamında, dolandırıcılık suçunu işlemeleri de nitelikli hâl, kabul edilmiştir. Üye sayısı dolmasına rağmen, üyeliğe kabulün devamından bahsederek üye kayıt edilmiş gibi kişinin parasının alınması bu suç tipine örnek gösterilebilir. Kooperatif yöneticilerinin kimler olduğu 1163 sayılı Kooperatifler Kanununun 55 ve devamı maddelerinde tanımlanmıştır. Buna göre; Yönetim Kurulu, kanun ve ana sözleşme hükümleri içinde kooperatifin faaliyetini yöneten ve onu temsil eden icra organıdır. Yönetim Kurulu en az üç üyeden kurulur. Bunların ve yedeklerinin kooperatif ortağı olmaları şarttır. Yönetim Kurulu üyeliğine seçilen tüzel kişiler, temsilcilerinin isimlerini kooperatife bildirir. Bu suçun oluşabilmesi için, tacir veya şirket yöneticisi olan ya da şirket adına hareket eden kişilerin dolandırıcılık suçunu ticari faaliyetleri sırasında işlemiş olmaları gerekir. Keza, kooperatif yöneticilerinin bu nitelikli halden cezalandırılabilmeleri için suçun kooperatifin faaliyeti kapsamında, işlenmesi gereklidir. Bu suçun faili tacir veya şirket yöneticisi yada şirket adına hareket eden kişi yada kooperatif yöneticisi olabilir.

……. ve Ticaret Limited Şirketi’nin yetkilisi olan sanığın, şirket ana sözleşmesinde yazılı faaliyet alanının konusuna girmemesine rağmen şirketi vasıtasıyla yurt dışından düşük faizle kredi temin edeceği vaadinde bulunarak bu duruma inanan katılandan banka havalesi yoluyla ve dosya masrafı adı altında 1000 TL para alarak haksız menfaat temin ettiğinin iddia edildiği olayda; Oluşa, sanığın savunmalarına, katılanın aşamalardaki beyanlarına, tanık anlatımlarına ve tüm dosya kapsamına göre; sanığın, bu şekilde gerçekleştirdiği sabit görülen eyleminin tacir veya şirket yöneticisi olan ya da şirket adına hareket eden kişilerin dolandırıcılığı suçunu oluşturduğuna yönelik mahkemenin kabulünde bir isabetsizlik görülmemiştir. (Yargıtay 15. Ceza Dairesi 2013/9269 E., 2015/21696 K.)

Serbest meslek sahibi kişiler tarafından, mesleklerinden dolayı kendilerine duyulan güvenin kötüye kullanılması suretiyle dolandırıcılık suçu,

Serbest mesleğin ne olduğu Gelir Vergisi Kanunu’nun 65. maddesinin 2. fıkrasında tanımlanmıştır. Buna göre serbest meslek faaliyeti; sermayeden ziyade şahsi mesaiye ilmi veya mesleki bilgiye veya ihtisasa dayanan ve ticari mahiyette olmayan işlerin iş verene tabi olmaksızın şahsi sorumluluk altında kendi nam ve hesabına yapılmasıdır. Burada ticari faaliyet yoktur. Bu tanımlamaya giremeyen kişilerin eylemleri diğer nitelikli hallere girmiyorsa basit dolandırıcılık (T.C.K. m.157/1) kapsamında değerlendirilir. Bu tanımlamaya girmeyen kişilerin eylemleri T.C.K. m. 157/1’de tanımlanan basit dolandırıcılık kapsamında değerlendirilir. Örneğin emlakçılar kanundaki bu tanıma uymamaktadırlar.

5237 sayılı TCK’nın 158/1-i bendinde serbest meslek sahibi kişiler tarafından mesleklerinden dolayı kendilerine duyulan güvenin kötüye kullanılması suretiyle işlenmesi hali nitelikli dolandırıcılık olarak kabul edilmiş, 193 sayılı Gelir Vergisi Kanunu’nun 65/2 maddesinde serbest meslek faaliyeti sermayeden ziyade şahsi mesaiye ilmi veya mesleki bilgiye veya ihtisasa dayanan ve ticari mahiyette olmayan işlerin işverene tabi olmaksızın şahsi sorumluluk altında kendi nam ve hesabına yapılmasıdır” şeklinde tanımlanmış, aynı Kanunun 66. maddesi ise “serbest meslek faaliyetini mutat meslek halinde ifa edenler serbest meslek erbabıdır” denilmiştir. Aynı yasanın 37. maddesinin 4. bendinde ise, gayrimenkullerin alım, satım ve inşa işleriyle uğraşanların bu işlerinden … kazançların bu kanunun uygulanmasında ticari kazanç sayılacağı belirtilmiştir. Kanunda kendi nam ve hesabına mesleğin gerektirdiği etik kurallara uygun olarak çalışması gereken kişilerin toplumda kendilerine duyulan güveni kötüye kullanmak suretiyle dolandırıcılık suçunu işlemeleri hali nitelikli dolandırıcılık olarak düzenlenmiş ise de, bu bendin uygulanabilmesi için failin serbest meslek mensubu olması ve dolandırıcılık suçunu da mesleği gereği kendisine duyulan güveni kötüye kullanmak suretiyle işlemesi gerekir.
Sanık …’ın mali müşavirlik yaptığı ve diğer sanık … ile birlikte ortak olarak çalıştıkları, doktor olan katılanın muhasebe işlemlerini yapmaları için 2005 yılında sanıklar ile anlaştığı, bu çerçevede sanık …’e 22.11.2005 tarihinde noterden vekâlet verdiği, katılana ait 2006 yılı gelir vergisi 17.408,93 TL olduğu halde sanıkların 26.775,42 TL olduğunu söyleyerek 13.400 TL olan ilk taksit tutarını katılandan peşin olarak aldıkları, katılanın ikinci taksit tutarı olan 13.400 TL parayı da sanık …’in hesabına yatırdığı, ancak sanıkların söz konusu paraları vergi dairesine yatırmayıp kendi ihtiyaçları için kullandıkları, bu durumun ortaya çıkmamasını sağlamak amacıyla sahte olarak tanzim ettikleri ve suça konu paraların vergi dairesine yatırıldığını gösteren birden fazla banka dekontlarını katılana verdikleri, akabinde ilgili vergi dairesinden söz konusu vergi borçlarının ödenmediği hususunda katılana ihtarname gönderilmesi sonucu durumun anlaşıldığının iddia edildiği olayda, mahkemenin serbest meslek sahibi kişiler tarafından, mesleklerinden dolayı kendilerine duyulan güvenin kötüye kullanılması suretiyle dolandırıcılık ve özel belgede sahtecilik suçlarının oluştuğuna ilişkin kabulünde bir isabetsizlik görülmemiştir. ((Kapatılan) 15. Ceza Dairesi 2012/1702 E., 2013/21020 K.)

Banka veya diğer kredi kurumlarınca tahsis edilmemesi gereken bir kredinin açılmasını sağlamak maksadıyla işlenen dolandırıcılık suçu,

Kredi kuruluşları aslında faile, maddi durumu karşılayamadığı için kredi vermeyecekken failin sahte oluşturduğu belgelerle veya sahte imzalar ile bir kredi başvurusunda bulunup o krediyi alması olarak nitelendirilebilir. Fail, bankaya karşı haksız menfaat elde eder. Sahtecilik suçları ile birlikte işlenir. Bu suç tipinin oluşabilmesi için kredi elde eden kişinin, banka veya diğer kredi kurumu görevlilerinin hile ile aldatmış olması gerekir. Hile belgenin üzerinde gerçekleşmiş olabilir. Sahte olarak düzenlenmiş maaş bordrosu veya sahte ehliyet veya kimlik ile kredi başvurusunda bulunulması örnek olarak verilebilir. Burada dikkat edilmesi gereken krediyi alan kişinin aldatıcı herhangi bir eylemi olmaksızın, sırf banka veya kredi kuruluşlarının çalışanlarının objektif özen yükümlülüğünü yerine getirememesinden kaynaklı bir kredi açılmışsa artık burada dolandırıcılık suçundan bahsedilemez. Banka veya kredi kuruluşlarının görevlileri denetim görevini yerine getirmesine rağmen yine de tahsil edilmemesi gereken bir kredi tahsil edilmişse T.C.K. m. 158/1-j uygulama alanı bulacaktır.

5237 sayılı TCK’nın 158/1-j bendinde, dolandırıcılık suçunun, Banka veya diğer kredi kurumlarınca tahsis edilmemesi gereken bir kredinin açılmasını sağlamak maksadıyla, işlenmesi, nitelikli hal olarak kabul edilmiştir. Bu suçun oluşabilmesi için, Kredi elde eden kişinin banka veya diğer kredi kurumu görevlilerini hile ile aldatmış olması gerekir. Krediyi alan kişinin aldatıcı herhangi bir eylemi olmaksızın, sırf banka elemanlarının kendi görevlerini layıkıyla yerine getirmemeleri yüzünden bir kredi açılmışsa, dolandırıcılıktan bahsedilemez, şartları varsa bankacılık suçundan bahsedilebilir.
Bu suçun mağdurları banka ve diğer kredi kurumlarıdır. 5411 sayılı “Bankacılık Kanununun 3. maddesinde banka,48. maddesinde ise kredinin tanımı yapılmıştır. Tahsis edilmemesi gereken bir kredinin açılmasını sağlama suçun konusudur. kredinin tahsis edilmesinin gerekli olup olmadığı, kredi verecek kuruluşun mevzuatında öngörülen düzenlemeler çerçevesinde belirlenir. Fiil, sahte kıymet takdiri raporları veya gerçeğe aykırı belgeler, bilançolar düzenleyerek hileli davranışıyla bunları aldatmaktadır. Kredi kurumu banka olmamasına karşın faiz karşılığında olsun veya olmasın, kanunen borç vermeye yetkili kılınan kurumlar anlaşılır. Bu itibarla böyle bir yetkiye sahip olmayan bir kişi veya kuruluşa karşı bu fiilin işlenmesi hâlinde koşulları varsa, basit dolandırıcılık suçu söz konusu olacaktır. (Yargıtay 15. Ceza Dairesi 2012/14633 E., 2014/6202 K.)

Sanık ile katılan …’in arkadaş oldukları, sanığın borçları nedeniyle ekonomik sıkıntıya düştüğü, arkadaşı katılan …’den yardım istediği, birlikte Garanti Bankası A.Ş den kredi çekmeye karar verdikleri, ancak …’in düşük maaşla çalışması nedeniyle bankadan istedikleri miktarda kredi çekmelerinin mümkün olmamasından dolayı sanığın daha önceden tanıştığı arkadaşı…’ten yardım istediği, sanığın…’ten aldığı kaşe ve imza sirkülerini kullanarak katılan …’in ,… ‘e ait Öztürk Turizm Elektrik San. Tic. Ltd. Şti’nde çalıştığına dair sahte belgeyi düzenlediği ve bankadan katılan adına 12500,00 TL bedelli kredi çektiği, bu suretle üzerine atılı banka veya diğer kredi kurumlarınca tahsis edilmemesi gereken bir kredinin açılmasını sağlamak maksadıyla dolandırıcılık suçunu işlediği iddia edilen olayda; sanığın ikrar içeren savunması, krediye ilişkin belgeler ile dosya kapsamından sanığın üzerine atılı suçu işlediğine yönelik mahkemece verilen mahkumiyet hükmü ve uygulamasında bir isabetsizlik görülmemiştir. (Yargıtay 15. Ceza Dairesi 2017/32302 E., 2020/12466 K.)

Sanığın, olay günü Türk Ekonomi Bankası …Şubesi’ne, müşteki adına üzerinde kendi fotoğrafı bulunan sahte nüfus cüzdanı ile müracaat ederek kredi talebinde bulunduğu, müştekiyi tanıyan banka görevlisinin müştekiyi arayarak kendi kimliği ile üzerinde başkasının fotoğrafı bulunan bir şahsın kredi için müracaat ettiğini bildirmesi üzerine, müştekinin olaydan haberdar olduğu, sanığın olayın meydana çıktığını anlayarak sahte kimliği de bankada bırakarak kaçtığı, bu suretle sanığın üzerine atılı resmi belgede sahtecilik ve banka veya diğer kredi kurumlarınca tahsis edilmemesi gereken bir kredinin açılmasını sağlamak maksadıyla dolandırıcılığa teşebbüs suçlarını işlediği iddia edilen olayda;
1)Sanık hakkında resmi belgede sahtecilik suçundan kurulan hükme yönelik temyiz incelemesinde;
Sanık savunması, müşteki beyanı, ekspertiz raporu ile dosya kapsamından, sanığın üzerine atılı suçu işlediğine yönelik mahkemece verilen mahkumiyet hükmü ve uygulamasında bir isabetsizlik görülmemiştir.
Yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin kovuşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya kapsamına göre, sanığın bir sebebe dayanmayan temyiz itirazının reddiyle hükmün ONANMASINA,
2)Sanık hakkında nitelikli dolandırıcılık suçundan kurulan hükme yönelik temyiz incelemesinde;
Sanığın, müşteki adına düzenlenmiş sahte kimlik belgesi ile bankadan kredi talebinde bulunduğu, ancak banka görevlisinin durumu müştekiye bildirmesi üzerine eylemini tamamlayamadan kaçtığı anlaşıldığı ve sanığın eyleminin, nitelikli dolandırıcılık suçuna teşebbüs aşamasına ulaştığı gözetilmeden, atılı suçtan mahkumiyeti yerine, yazılı şekilde beraatine karar verilmesi,
Bozmayı gerektirmiş… (Yargıtay 15. Ceza Dairesi 2017/12259 E., 2020/712 K.)

Sigorta bedelini almak maksadıyla işlenen dolandırıcılık suçu,

Bu suç tipinin oluşabilmesi için, failin sigorta bedelini tahsil etmek amacıyla zararın oluştuğunu iddia etmesi ve bu bedeli sahte belge veya işlemler ile alması veya almaya çalışması gerekmektedir. Sigortalı evin yakılması, sigortalı hayvanın öldürülmesi veya kulak küpesinin sigortalı olan hayvan ile değiştirilmesi örnek olarak verilebilir. T.C.K. 158/1-j’de olduğu gibi burada da sigorta şirketi görevlilerinin denetim yükümlülüğünü yerine getirmesi lazım. Eğer görevlilerin ihmali sonucu bu suç işlenmiş ise dolandırıcılık suçunun sigorta bedelini almak maksadıyla işlenmesinden bahsedilemez. Oluşan zarar fail tarafından sigorta kurumuna sunulmadıkça bu suç tipi oluşmaz. Fail sigortalı evini yakmışsa bunu zararın oluştuğundan bahisle sigorta kurumuna bildirmeli ve maddi bir menfaat elde etmelidir. Ancak başvuruyu yaptıysa ve maddi menfaat elde edemediyse o zaman bu suça teşebbüs hükümleri uygulanır. Trafik kazalarında, kazanın başkası tarafından yapıldığının ileri sürülmesi aracın kaza şekli ile ilgili hile yapılması da bu suç tipine örnek olarak verilebilir.

Failin sigorta edilen veya sigorta bedelini alacak kimse olması gerekemez. Sigorta edilen riskin türünün bir önemi yoktur. Sigorta bedelini almak için sigorta kurumuna başvuruluncaya kadar yapılan hareketler icrai hareket değil hazırlık hareketidir. Bu nedenle sigorta bedelini almak maksadıyla dolandırıcılık suçundan bahsedilemez.

Maddenin bu bölümüne ilişkin gerekçesinde; “Failin sigorta edilen veya sigorta bedelini alacak kimse olması şart değildir. Keza sigorta edilen riskin türü de önemli değildir” açıklamalarına yer verilmiştir. Kanun koyucu hangi tür sigorta olursa olsun, ayrım yapmadan sigorta bedelinin alınması amacıyla dolandırıcılık yapılmasını nitelikli hal olarak kabul etmiştir. Bu nitelikli halin uygulanması için, sigorta şirketine hakkı olmayan bedeli almak için bir başvuru yapılmış olması ve hakkı olmayan bir sigorta bedelinin kısmen veya tamamen alınmış olması gerekir. Aksi halde sigorta bedelini almak için şirkete başvuruncaya kadar yapılan hareketler icrai hareket olmayıp, hazırlık hareketi niteliğinde olduğundan sigorta bedelini almak maksadıyla dolandırıcılık suçu oluşmayacaktır. (Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2014/698 E., 2016/135 K.)

Sigorta bedelini almak maksadıyla dolandırıcılık suçu, sigorta şirketine bilerek yanlış bilgi verilmesi veya önemli bir hususun gizlenmesi ya da sigorta süresi içerisinde kasıtlı olarak bir hasara sebep olunması veya hasarın miktarının olduğundan fazla gösterilmesi suretiyle işlenebilir.

Sigorta bedelini almak maksadıyla nitelikli dolandırıcılık suçunun oluşabilmesi için, sigorta bedelini almak üzere, zararın gerçekleştiğini ileri sürerek bu bedeli sahte işlem ve belgelerle almaları yada almaya kalkışmaları gerekir. Sigorta şirketinin sözleşme şartları çerçevesinde ödememesi gereken bir hasarı ödetmek amacıyla sigorta şirketine bilerek yanlış bilgi verilmesi veya önemli bir hususun gizlenmesi ya da sigorta süresi içerisinde kasıtlı olarak bir hasara sebep olunması veya hasarın miktarının olduğundan fazla gösterilmesi suretiyle yarar sağlanması şeklinde ortaya çıkmaktadır. (Yargıtay 23. Ceza Dairesi 2015/2522 E., 2015/4526 K.)

Failin sigortalı malını, sigorta bedelini almak için tahrip etmesi, yakması, bozması, yok etmesi kandırmaya yönelik ağır yalandır ve hiledir.

Sigorta edenin dolandırılması, TCK’nin 158/1-k maddesi gereğince nitelikli hâl olarak kabul edilmiştir. Suçun oluşması için, sigorta bedelini almak üzere, zararın gerçekleştiğini ileri sürerek bu bedeli sahte işlem ve belgelerle almaları ya da almaya kalkışmaları gerekir. Olayla ilgili belgeler sigorta kurumuna sunulmadıkça suçun icra hareketleri başlamaz. Failin sigortalı malını, sigorta bedelini almak için tahrip etmesi, yakması, bozması, yok etmesi kandırmaya yönelik ağır yalandır ve hiledir. Bu şekilde sigorta bedelinin alınması halinde dolandırıcılık suçu oluşur. (Yargıtay 11. Ceza Dairesi 2021/13303 E., 2022/7203 K.)

Kişinin, kendisini kamu görevlisi veya banka, sigorta ya da kredi kurumlarının çalışanı olarak tanıtması veya bu kurum ve kuruluşlarla ilişkili olduğunu söylemesi suretiyle dolandırıcılık suçu,

Mağduru telefon ile arayan failin kendini polis, hakim, savcı vb. ile tanıtması örnek olarak verilebilir. Öncelikle mağdurda bir korku, panik hali oluşuyor. Bu korku ve panik ile birlikte kendini kamu görevlisi olarak tanıtan kişiye duyulan güvenin de etkisiyle kişi aldatılmaktadır. Örneğin banka hesaplarının terör örgütleri tarafından ele geçirildiği buradan terör örgütlerine yardım sağlandığından bahisle korku ve panik yaratılması bu kapsamdadır. Sadece kamu görevlisi olarak sınırlandırılmamalıdır. Fail kendisini banka görevlisi, sigorta veya kredi kurumu görevlisi olarak tanıtarak da bu suçu işlemektedir. Bütün bunlarla birlikte menfaat elde etme şartının da gerçekleşmesi lazım. Fail kendini kamu görevlisi olarak tanıtmamışsa ve yine de menfaat elde etmişse burada T.C.K. m. 157/1’de düzenlenmiş olan basit dolandırıcılık hükmü uygulama alanı bulacaktır. Fail gerçekten kamu görevlisi veya banka, sigorta, kredi kuruluşlarının çalışanı ise bu nitelikli halden bahsedilemez. Şartları mevcut ise irtikap veya basit dolandırıcılık suçları kapsamına girebilir.

Fail, kamu kurum ve kuruluşlarıyla ilişkili olduğundan bahsederek dolandırıcılık suçunu işlediyse yine bu suç tipi oluşacaktır. Burada dikkat edilmesi gerekilen husus fail, gerçekten bir kamu kurumunda çalışan görevli ile anlaşma yaparak menfaat temin etmişse, unsurları varsa rüşvet alma suçu ve buna iştirakten bahsedilecektir. Fail, belli bir işin gördürüleceği vaadiyle hareket etmemelidir. Fail bu şekilde hareket etmişse T.C.K. m. 158/2 hükmü uygulama alanı bulacaktır. Fakat fail, belli bir işi kendisinin göreceğini vadetmişse bu suç tipi oluşacaktır.

T.C.K. m. 158/2- Kamu görevlileriyle ilişkisinin olduğundan, onlar nezdinde hatırı sayıldığından bahisle ve belli bir işin gördürüleceği vaadiyle aldatarak, başkasından menfaat temin eden kişi, yukarıdaki fıkra hükmüne göre cezalandırılır.

Dikkat edilmesi gerekilen bir diğer husus, 24.11.2016 tarihinden önce bu suç tipi işlenmişse basit dolandırıcılık hükümleri uygulama alanı bulacaktır. Bu nitelikli hal 24.11.2016 tarihli değişiklik ile kanunda yerini almıştır.

Sanığın telefon ile katılanı arayarak kendisi polis olarak tanıtıp teröristlere yönelik operasyon yapılacağından bahisle açtırdığı hesaba para göndermesini talep ettiği, sanığın akrabası tanık Fevzi vasıtası ile temyiz dışı sanık ’ı Antalya’ya getirtip, adına açtığı hesaba katılan tarafından yatırılan 10.000,00 TL’yi çekmesini sağlayıp, bu paradan 700,00 TL’yi sanık Yasin’e verdiği, aynı hesaba sanığın katılanı tekrar araması üzerine 7.000,00 TL’nin daha yatırıldığı, aynı şubeden temyiz dışı sanık Yasin tarafından para çekilmek istenildiğinde banka görevlisinin dolandırıcılık olayından şüphelenmesi üzerine paraya bloke koyularak temyiz dışı sanık Yasin’e ödeme yapılmadığı, birkaç gün sonra Konya iline dönen temyiz dışı sanık Yasin tarafından paranın çekilmek istenildiği, sistemde blokeli görünen paranın temyiz dışı sanık Yasin’e ödenmediği ve polisler tarafından temyiz dışı sanık Yasin’in yakalandığı, sanık … tarafından katılanın korkutulup kandırılarak banka aracı kullanılmak sureti ile dolandırıcılık suçunu işlediği iddia ve kabul olunan somut olayda;
Yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin kovuşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya kapsamına göre, sanığın yerinde görülmeyen diğer temyiz itirazlarının reddine, ancak;
Katılan tarafından hile sonucu paranın banka yolu ile sanığa gönderildiği, ancak bu durumun bankanın aracı kılınması olarak yorumlanamayacağı ve TCK 158/1-f maddesi kapsamında değerlendirilemeyeceği, sanığın kendisini kamu görevlisi olarak tanıtıp fiili gerçekleştirmiş olması karşısında, eylemin hükümden sonra 02/12/2016 tarih ve 29906 sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak aynı tarihte yürürlüğe giren 6763 sayılı Kanun’un 14. maddesi ile 5237 sayılı TCK’nın 158/1. maddesine eklenen (L) bendi kapsamında kaldığı, ancak 21/09/2011 olan suç tarihinde 5327 sayılı TCK ‘nın 158/1-L maddesinin yürürlükte olmaması nedeni ile eylemin sanık lehine olan aynı sayılı TCK’nın, 02/12/2016 tarih ve 29906 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak aynı tarihte yürürlüğe giren 6763 sayılı Kanun’un 34. maddesi ile değişik 5271 sayılı CMK’nın 253 ve 254. madde fıkraları gereğince uzlaştırma kapsamına alınan 157/1 maddesi kapsamında kalmasına rağmen, vasıfta hataya düşülerek 158/1-f maddesi uygulanmak sureti ile hüküm kurulması,… (Yargıtay 15. Ceza Dairesi 2016/4151 E., 2018/8049 K.)

Dolandırıcılık suçunun kamu görevlileriyle ilişkisinin olduğundan, onlar nezdinde hatırı sayıldığından bahisle ve belli bir işin gördürüleceği vaadiyle aldatılarak işlenmesi (T.C.K. m. 158/2)

Bu suçun faili herkes olabilir. Failin, mağduru kamu görevlileriyle ilişkisinin olduğundan veya onlar nezdinde hatırı sayıldığından söz ederek ve belli bir işin gördürüleceğini vaad ederek aldatmış olması lazımdır. Bu suç tipinin uygulanabilmesi için menfaatin verileceği, temin edileceği kişinin belirli, belirlenebilir bir kişi olması gerekmektedir. İsmen söylenebilir. Örneğin “Milli Eğitim Bakanlığı’nda işe alımlarla ilgilenen şu kişiyi (Ad, soyad) tanıyorum seni işe aldırabilirim” şeklinde bir beyan ile menfaatin temin edileceği kişi belirlenir kılınmaktadır. Fail açıkça izah etmelidir. Sadece belli bir kurumdan bahsedilmesi bu nitelikli halin uygulanması için yeterli değildir. Bu belirleyicilik unsuru yok ise T.C.K. m. 157/1’de düzenlenen basit dolandırıcılık suçu uygulama alanı bulur.

Failin kamu görevlileriyle ilişkisi olduğunu veya onlar nezdinde hatırının sayıldığını söylemesi yeterli olmayacak ayrıca kamu göreviyle ilgili bir işin gördürüleceği vaadiyle mağduru aldatmış olması ve failin sözde işi görecek olan kamu görevlileri ile görüşme eylemine hazırlık girişimi için haksız çıkar sağladığının tespit edilmesi gerekmektir. Fail böyle bir iddiada bulunmaz ve yine de çıkar sağlamışsa, nitelikli dolandırıcılık hükümleri değil, şartları gerçekleşmişse basit dolandırıcılık hükümleri uygulama alanı bulur. Fail kamu görevlisiyle birlikte hareket edip menfaat sağlamış ise o zaman rüşvet suçu uygulama alanı bulacaktır.

Dikkat edilmesi gerekilen bir diğer husus fail, kamu görevlileri ile ilişkisinden dolayı bir işi gördüreceği vaadinde bulunmuşsa bu, suçun oluşması için yeterlidir. Ayrıca vaat edilmiş olanın kamu görevlisi gözetiminde gerçekten yapılıp yapılmadığına bakılmamaktadır. Eğer fail, vaadini yerine getirirse, maddede yazan “vaadiyle aldatma” şartı gerçekleşmeyecek ayrıca bir çıkar sağlamış olsa dahi, bu suç tipi uygulama alanı bulmayacaktır.

Fail kamu görevlisi olmayan insanlarla ilişkisinin olduğunu ifade ederek veya özel sektördeki işlerini gördürebileceğini vadederek kişileri aldatması halinde bu nitelikli halden bahsedilemez. Şartları var ise T.C.K. m. 157/1 hükmü uygulanır.

T.C.K.’nin 6. maddesinde kamu görevlisi; kamusal faaliyetin yürütülmesine atama veya seçilme yoluyla ya da herhangi bir surette sürekli, süreli veya geçici olarak katılan kişi, olarak tanımlanır. Yani mesleki faaliyetinin icrası kapsamında avukat ile noter veya Jandarma gibi kurumlarda çalışan görevliler kamu görevlisine örnek olarak verilebilir. Kamusal bir faaliyetin yürütülmesini ihaleye yoluyla özel hukuk kişileri üstlenmişse bu kişilerin kamu görevlisi sayılmayacak ve fail bu kişilerle ilişkisinin olduğunu ve hatırının sayıldığını söyleyerek ayrıca belli bir iş gördüreceğini vaat etmişse, bu nitelikli hal oluşmayacaktır.

Failin menfaat elde etmesi ile suç tamamlanmış olur. Bu suç tipine teşebbüs etmek mümkündür. Örneğin menfaatin şarta bağlanmışsa, menfaatin ilerdeki bir zamanda temin edileceği vaat edilmişse, mağdur sözünde durmamışsa suça teşebbüs halinden söz edilecektir.

Bu suç tipinin T.C.K. m. 255’de düzenlenmiş nüfuz ticareti ile karıştırılmaması gerekmektedir. Nüfuz ticareti suçunun oluşabilmesi için gereken ilk şart gördürülecek işin mutlaka haksız bir iş olması şartıdır. İkinci şart, işi göreceğini söyleyen failin kamu görevlisi üzerinde nüfuzunun bulunması gerektiğidir. Son olarak da işi yapacak kamu görevlisinin belli olması gerekmektedir. T.C.K.’nin 157. ve 158. maddelerinde düzenlenen dolandırıcılık suçlarında ise işi göreceğini söyleyen failin kamu görevlisi üzerinde nüfuzunun bulunması şartı aranmaz. Nitekim fail, kamu görevlisi üzerinde gerçekten nüfus sahibi olmadığı halde kendisini böyle göstermişse, nüfuz ticareti suçu oluşmaz. Şartları varsa dolandırıcılık suçu uygulama alanı bulur. T.C.K. m. 158/2’de fail, gerçekte olmadığı halde kamu görevlileriyle ilişkisinin olduğunu veya onlar nezdinde hatırının sayıldığını söyleyip ayrıca mağdura işinin gördürüleceğini vadederek mağduru aldatmakta ve bu yolla da menfaat sağlamaktadır. Eğer aldatma yoksa, kişi kamu görevlileri üzerinde sahip olduğu nüfuzunu, haksız bir işin gördürülmesi için nüfuz sahibi olduğu kişiyle yapmış olduğu aldatma kapsamında ve menfaat karşılığında kullanmışsa, burada nüfuz ticareti suçu uygulama alanı bulur.

TCK’nin “Yetkili olmadığı bir iş için yarar sağlama” başlıklı 255. maddesinin, 05/07/2012 tarihinde yürürlüğe giren 6352 sayılı Kanun’un 89. maddesiyle değiştirilerek “Nüfuz ticareti” başlığı altında yeniden düzenlendiği,
Söz konusu değişikliğin gerekçesinde; önceki düzenlemenin, kamu görevlisi olmayan ve fakat kamu görevlisi üzerinde nüfuz sahibi olduğundan bahisle menfaat temin eden kişilerin cezasız kalmasına neden olduğu, bu gibi durumlarda bir aldatma söz konusu ise sorunun dolandırıcılık suçu hükümleri çerçevesinde değerlendirilmesi gerektiği, ancak, aldatma olmadan da “Nüfuz ticareti” yani yetkili olmadığı bir işten yarar sağlama olgusunun gerçekleşebileceği, bu gibi durumların yaptırım altına alınabilmesi için madde hükmünün başlığıyla birlikte değiştirildiğinin belirtildiği,
Bu haliyle dolandırıcılık suçuna göre daha özel düzenleme niteliğinde olan TCK’nin 255. maddesinde düzenlenen suçun bağlı hareketli bir suç tipini oluşturduğu, bu suçta hareket öğesi sınırlandırıldığından, dolandırıcılık suçuna nazaran özel hüküm niteliğinde bulunduğu, nüfuz ticareti suçunun oluşabilmesi için gördürülecek işin mutlaka haksız bir iş olması, işi göreceğini söyleyen failin kamu görevlisi üzerinde nüfuzunun bulunması ve işi yapacak kamu görevlisinin belli olmasının gerektiği, TCK’nin 157 ve 158. maddelerinde düzenlenen dolandırıcılık suçlarında ise işi göreceğini söyleyen failin kamu görevlisi üzerinde nüfuzunun bulunmasının gerekmediği, sanık …’ın yeni atanan cezaevi savcısının süt kardeşi olduğunu, katılan …’ın tahliyesini sağlayabileceğini söyleyerek haksız menfaat sağladığı ve diğer sanık …’in de sanığın eylemine iştirak ettiği kabul edilen somut olayda ise sanıkların kamu görevlileri üzerinde nüfuzunun bulunmadığı, buna göre eylemlerinin nüfuz ticareti suçuna uymadığı, dolandırıcılık suçu kapsamında değerlendirilmesi gerektiği, olayların meydana geliş şekli üzerinde durularak dolandırıcılık suçunun nitelikli olma durumu da tartışılmak suretiyle hukuki durumlarının takdir ve tayini gerektiği gözetilmeden, yanılgılı değerlendirme sonucu yazılı şekilde hükümler kurulması, (Yargıtay 5. Ceza Dairesi 2019/7819 E., 2022/8802 K.)

Dolandırıcılık suçunun kamu görevlileriyle ilişkisinin olduğundan, onlar nezdinde hatırı sayıldığından bahisle ve belli bir işin gördürüleceği vaadiyle aldatılarak işlenmesine ilişkin Yargıtay kararı

TCK’nın, 158. maddenin ikinci fıkrasında yer alan bu düzenlemeyle failin, kamu görevlileriyle ilişkisi olduğunu, onlar nezdinde hatırı sayıldığını ileri sürerek  ve belli bir işin gördürüleceği vaadiyle aldatarak, başkasından menfaat temin etmesi nitelikli dolandırıcılık kabul edilmektedir. Suçun maddî unsuru, kamu görevlileri yanında hatıra sayıldığının, onlarla ilişkisi bulunduğunu iddia ederek, yapılacak aracılık karşılığında kamu görevlisine verilmek üzere, para veya başkaca menfaat almak, kabul etmektir.

Kamu görevlisi, TCK madde 6’da tanımlanmış ve açıklanmıştır. Bu suçun meydana gelmesi için, suç konusunun resmî nitelikte bir iş olması ve failin kamu görevlileriyle ilişkisi olduğundan bahsederek dolandırıcılık eylemini gerçekleştirmesi gerekir. Faildeki ahlaki kötülüğün, yalnız başkalarını dolandırmakla kalmayıp, aynı zamanda kamu görevlilerini şüphe altına sokmasındaki vahameti, suçu nitelikli hâle getirmiştir.

Bu iddia yapıldığında, o kamu görevlisinin gerçekten var olup olmadığı, yada o işi yapmaya yetkili bulunup bulunmadığının bir önemi yoktur. Ancak nüfuzdan faydalanacağı söylenen kişinin kamu görevlisi olması gerekir. Kamu görevlisi sayılmayan bir kişiyle ilişkisinden dolayı bir yarar sağlanması halinde bu nitelikli hal uygulanmayacaktır. Kamu görevlisinin taraflarca tanınan ve bilinen bir görevli olması aranmaz. Asıl olan tarafların anladıkları ve anlattıkları memurun makam olarak belirlenebilen bir görevli olmasıdır. Failin mağdurdan sağladığı çıkarı…. Başsavcısına, …kaymakamına, vereceğim şeklindeki beyanında Başsavcının, Kaymakamın kişi, makam ve görev olarak yeterince belirliliği bulunmaktadır. Failin, belirli bir memur yanında hatırı sayıldığından bahsedilmeksizin, bakanlardan, milletvekillerinden, hakimlerden, tanıdıkları olduğu ve işi halledeceğini söyleyerek çıkar sağlanması halinde basit dolandırıcılık söz konusu olacak ve TCK’nın 158/2. maddesi uygulanamayacaktır. Keza, failin, belli bir memur yanında hatırı sayıldığından söz etmeksizin kendisini Kamu kurumunda görevli (müfettiş, genel müdür vb.)olarak tanıtıp müştekinin tayinini yaptırabileceğini söylemesi halinde eylemi, basit dolandırıcılık suçunu oluşturacaktır.

Kamu görevlisine gerçekten ve onun bilgisi içinde çıkar sağlanmış ise eylem rüşvet suçunu oluşturacaktır. (Yargıtay 15. Ceza Dairesi 2013/21897 E., 2015/26459 K.)

5237 sayılı TCK.nun 158.maddesinin 2.fıkrasındaki nitelikli dolandırıcılık suçunun oluşabilmesi için failin, ismen söylemese bile kimden söz edildiğini karşı tarafın anlayacağı şekilde makamı, rütbesi, ünvanı ve lakabını söylediği kamu görevlilerini tanıdığını, hatırının sayıldığını, işini yaptıracağını söyleyerek mağduru kandırması gerektiği, somut olayda ise; sanığın, belli bir kamu görevlisi yanında hatırı sayıldığından ve ilişkisi olduğundan bahsetmeksizin, Milli Eğitim Bakanlığı’nda önemli isimleri tanıdığını söyleyerek … bulma karşılığında ondan menfaat temin etmesi şeklindeki eyleminin 5237 Sayılı TCK.nın 157. maddesinde yer alan basit dolandırıcılık suçunu oluşturduğu gözetilmeden, aynı kanunun 158/2 maddesi gereğince hüküm tesis edilmesi, Bozmayı gerektirmiş… (Yargıtay (Kapatılan) 15. Ceza Dairesi 2011/15110 E., 2012/40003 K.)

Dolandırıcılık ve Nitelikli Dolandırıcılık Suçlarının Üç veya Daha Fazla Kişi Tarafından Birlikte İşlenmesi ya da Suç İşlemek İçin Teşkil Edilmiş Bir Örgütün Faaliyeti Çerçevesinde İşlenmesi (T.C.K. m. 158/3)

T.C.K. Madde 158/3- Bu madde ile 157 nci maddede yer alan suçların, üç veya daha fazla kişi tarafından birlikte işlenmesi hâlinde verilecek ceza yarı oranında; suç işlemek için teşkil edilmiş bir örgütün faaliyeti çerçevesinde işlenmesi hâlinde verilecek ceza bir kat artırılır. 

İlgili maddede düzenlenen nitelikli halin gerçekleşmesi için fiilin ya üç veya daha fazla kişi tarafından iştirak ilişkisi içerisinde ya da örgüt faaliyeti içerisinde işlenmesi gerekmektedir. Örgütlü suçluluk süreklilik arz ederse genel olarak buna çok failli suçlar denilmektedir. Fail çokluğu zorunlu iştirak olarak nitelendirilebilir. Zorunlu iştirak için gereken ise kanun maddelerinde belirtilen sayıda kişinin suçun işlenmesine katılması zorunluluğudur. İştirak aşağıda daha detaylı olarak anlatıldığı gibi faillik (T.C.K. m. 37), azmettirme (T.C.K. m. 38) veya yardım etme (T.C.K. m. 39) olarak gerçekleşir.

T.C.K. m. 158/3’e göre üç veya daha fazla kişi faillik, azmettirme veya yardım etme kastı ile hareket ederek dolandırıcılık suçunu işlerlerse nitelikli hal uygulama alanı bulacak ve haklarında daha fazla cezaya hükmedilecektir. Fakat iki kişi iştirak kastı ile bir araya gelerek dolandırıcılık suçunu işlerse ve yukarıda açıklanan nitelikli dolandırıcılık hallerinden birinin şartlarını da taşımıyorsa T.C.K. m. 157/1’de düzenlenen basit dolandırıcılık maddesi uygulama alanı bulacaktır.

Suç işlemek amacıyla örgüt kurma suçu T.C.K.’nin 220. maddesinde düzenlenmiştir. Buna göre “Kanunun suç saydığı fiilleri işlemek amacıyla örgüt kuranlar veya yönetenler, örgütün yapısı, sahip bulunduğu üye sayısı ile araç ve gereç bakımından amaç suçları işlemeye elverişli olması halinde, dört yıldan sekiz yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Ancak, örgütün varlığı için üye sayısının en az üç kişi olması gerekir.”

Yargıtay örgütün varlığı için gereken şartları belirtmiş olup örgüt ilişkisi ile iştirak ilişkisi arasındaki farkları da açıklamıştır.

Suç işlemek için örgüt kurmak iştirak kavramına yakındır. Ancak birkaç noktada iştirakten ayrılır. İştirak, şerikler arasında anlaşma net bir şekilde belirlenmiş olan bir veya birden fazla suç işlemek içindir. İşlenecek suçun sayısı, konusu ve mağdur bellidir. İştirak gereği suç işlendiğinde anlaşmanın gereği yerine gelmiştir. Yeni bir suç işleme söz konusu değildir. Suç işlemek için örgüt kurmada bir veya birkaç suç işlendikten sonra daha programlanmış suçları işlemek için örgüt devam eder. Örgüte iştirak eden failler işlenen suçtan dolayı iştirak gereği cezalandırılır, yani katkıda bulunana uygulanır. Örgüt kurucuları kendi başlarına veya başkaları ile anlaşma yapılmasını başlatandır. Faaliyeti ile örgütün doğmasına sebebiyet vermektedir. Örgüt yönetenler ise üst pozisyonda kolektif faaliyeti kısmen veya tamamen düzenleyen, koordine edenlerdir. Örgüte sonradan katılmak ile iş bölümü gereği bir görev üstlenen örgüt üyesi olur. Örgüt üyesi olmamakla birlikte örgüt adına suç işleyen, yardım eden kişi de örgüt üyesi sayılacaktır. Suç örgütü vasıtasıyla suç teşkil eden fiil gerçekleşmelidir. Yasal dayanak olmaksızın yalnızca isnat edilen suçların aynı olduğundan bahisle (özellikle suç örgütü kurma veya yönetme adı altında) uygulama da yapılamaz. (Yargıtay 6. Ceza Dairesi 2013/5246 E., 2016/5163 K.)

Yukarıda belirtilen bir örgüt faaliyeti içerisinde dolandırıcılık suçu işlenmiş ise T.C.K. m. 158/3’de belirtilen nitelikli halin gerçekleştiği kabul edilecek ve mahkemece fazla ceza tayinine gidilecektir.

Dolandırıcılık Suçuna İştirak

İştirak, Türk Dil Kurumu Sözlüğü’ne göre paydaşlık, bir işte yer alma, katılım, katılma, ortaklık anlamına gelmektedir.

Çok failli suçlar, zorunlu olarak ancak birden çok kişinin ortak katılımıyla gerçekleşebilirler, çok failli suçlar dışında, bir kişi tarafından işlenebilen suçların birden fazla kişi tarafından işlenmesi halinde ise suça iştirakten bahsedilir. Buna göre; suça iştirak hükümleri, bazı istisnalar dışında bir kişinin işleyebileceği bir suçu birden fazla kişinin işlemesi halinde suç ortaklarının sorumluluk statülerini belirler. (Yargıtay 1. Ceza Dairesi 2014/1428 E. ,2014/3654 K.)

Dolandırıcılık suçuna iştirak etmek mümkündür. Türk Ceza Kanunu’nda bu konuda ayırıcı bir unsur bulunmamaktadır. Dolandırıcılık suçunda hileli davranışı sergileyen ile maddi menfaat elde edenin farklı kişiler olabileceğini ifade etmiştik. Bu durumda yarar sağlayan kişinin dolandırıcılık suçundan cezalandırılması için dolandırıcılık eylemi hakkında bilgisinin olması gerekmektedir. Yani maddi menfaat elde eden ile hileli davranışlar sergileyenin suç işlemek için anlaşması gerekir.

Kanundaki suçun oluşması için gereken eylemleri kısmen veya tamamen gerçekleştirenler müşterek faildir. Salt haksız menfaatten faydalanmış olmak suç ortağı sayılmak için yeterli değildir. Meğer ki hileli davranış sergileyen faillerin arasında iştirak iradesi bulunmamış olsun.

Birden çok failin birbirinden ayrı hareketlerini bir bütün içinde birleştiren, birbirine bağlayan unsur, iştirak iradesidir. İştirakin oluşması için, şerikin suça iştirak ettiğini, diğer fail veya faillerle iş birliği içinde bulunduğunu bilmesi ve istemesi gereklidir. Şerikler arasında birlikte suç işleme kararı var olmalıdır. Bu karar, belli bir hareketin icrasına ve neticenin meydana gelmesine ilişkin olmalıdır. Şerikler arasında iştirak iradesi hakim olmalıdır. Asli failin suçu işlemesine yardım etmeyi isteyen ve yaptığı hareketle bu yardımı sağladığını bilen failde iştirak iradesi vardır. Şeriklerden yalnız biri iştirak iradesiyle hareket etmiş ise, yani suçun yalnız kendisi tarafından değil, fakat kendisiyle birlikte başkası veya başkaları tarafından da işlendiğini biliyor ve böyle bir suçun işlenmesini istiyorsa, suç iştirak halinde işlenmiştir. Şeriklerden hangisi böyle bir iştirak iradesiyle hareket etmiş ise, iştirak kuralları ona uygulanacak, böyle bir iradeyle hareket etmeyen fail hakkında aynı kuralların uygulanması söz konusu olmayacaktır. (Yargıtay 15. Ceza Dairesi 2013/15709 E. ,2015/30405 K.)

Şerik suç icra edilirken buna iştirak eden fakat suç işlenirken yaptığı katkının durumundan dolayı suçun kanuni tanımındaki eylemleri gerçekleştiremeyen suç ortağıdır. (Örneğin bir kişi darp edilirken onu kollarından tutarak savunmasına izin vermeyen kişi suça verdiği katkının gereği darp fiilini gerçekleştirmemektedir.) Türk Ceza Kanunu’nda şeriklik azmettirme ve yardım etme olarak düzenlenmiştir.

Suça İştirak

Faillik T.C.K. m. 37- (1) Suçun kanuni tanımında yer alan fiili birlikte gerçekleştiren kişilerden her biri, fail olarak sorumlu olur.

(2) Suçun işlenmesinde bir başkasını araç olarak kullanan kişi de fail olarak sorumlu tutulur.

Azmettirme T.C.K. m. 38- (1) Başkasını suç işlemeye azmettiren kişi, işlenen suçun cezası ile cezalandırılır.

(2) Üstsoy ve altsoy ilişkisinden doğan nüfuz kullanılmak suretiyle suça azmettirme halinde, azmettirenin cezası üçte birden yarısına kadar artırılır. Çocukların suça azmettirilmesi halinde, bu fıkra hükmüne göre cezanın artırılabilmesi için üstsoy ve altsoy ilişkisinin varlığı aranmaz.

Yardım etme T.C.K. m. 39- (1) Suçun işlenmesine yardım eden kişiye, işlenen suçun ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasını gerektirmesi halinde, on beş yıldan yirmi yıla; müebbet hapis cezasını gerektirmesi halinde, on yıldan on beş yıla kadar hapis cezası verilir. Diğer hallerde cezanın yarısı indirilir. Ancak, bu durumda verilecek ceza sekiz yılı geçemez.

 (2) Aşağıdaki hallerde kişi işlenen suçtan dolayı yardım eden sıfatıyla sorumlu olur:

a) Suç işlemeye teşvik etmek veya suç işleme kararını kuvvetlendirmek veya fiilin işlenmesinden sonra yardımda bulunacağını vaat etmek.

b) Suçun nasıl işleneceği hususunda yol göstermek veya fiilin işlenmesinde kullanılan araçları sağlamak.

c) Suçun işlenmesinden önce veya işlenmesi sırasında yardımda bulunarak icrasını kolaylaştırmak.

Dolandırıcılık Suçunda İçtima

T.C.K.’nin 44. maddesinde fikri içtima hükmü düzenlenmiştir. Buna göre, işlediği bir fiil ile birden fazla farklı suçun oluşmasına sebebiyet veren kişi, bunlardan en ağır cezayı gerektiren suçtan dolayı cezalandırılır. T.C.K.’nin 43. maddesinde ise aynı suçun birden fazla kişiye karşı tek bir fiille işlenmesi durumunda birinci fıkra hükmü uygulanır ifadesi yer almaktadır. Yani failin tek bir hileli davranış sergileyerek birden fazla kişiyi zarara uğratması zincirleme suç hükümleri kapsamında değerlendirilecektir. Şayet ilgili maddenin birinci fıkrası “Bir suç işleme kararının icrası kapsamında, değişik zamanlarda bir kişiye karşı aynı suçun birden fazla işlenmesi durumunda, bir cezaya hükmedilir. Ancak bu ceza, dörtte birinden dörtte üçüne kadar artırılır. Bir suçun temel şekli ile daha ağır veya daha az cezayı gerektiren nitelikli şekilleri, aynı suç sayılır.” hükmünü içermektedir. Bu maddeden de anlaşılacağı üzere fail dolandırıcılık suçunu değişik zamanlarda aynı kişiye karşı birden fazla kez işlemişse zincirleme suç hükümleri uygulanacaktır.

Fail dolandırıcılık suçunu değişik zamanlarda, farklı kişilere karşı işlemişse bu sefer mağdur sayı kadar suç oluşacak ve faile her eylemi için ayrı ayrı ceza verilecektir.

5237 sayılı TCK’nin 158/1-j bendinde, dolandırıcılık suçunun, banka veya diğer kredi kurumlarınca tahsis edilmemesi gereken bir kredinin açılmasını sağlamak maksadıyla işlenmesi nitelikli hal olarak kabul edilmiş olup bu suçun oluşabilmesi için, kredi elde eden kişinin banka veya diğer kredi kurumu görevlilerini hile ile aldatmış olması gerekir. Bu nitelikli dolandırıcılık suçunun mağdurunun banka olduğu, bankanın farklı şubelerinden kredi çekilmesi durumunda eylemin tek bir mağdura karşı işlenmiş kabul edilebileceği,
5237 sayılı TCK’nin “Kamu güvenine karşı suçlar” bölümünde düzenlenen ve belgenin gerçeğe aykırı olarak düzenlenmesi ile kamu güveninin sarsıldığı kabul edilerek suç sayılıp yaptırıma bağlanan “resmi belgede sahtecilik” suçunun hukuki konusunun kamu güveni olduğu, suçun işlenmesi ile kamu güveninin sarsılması dışında, bir veya birden fazla kişi de haksızlığa uğrayıp, suçtan zarar görmesi halinde dahi, suçun mağdurunun toplumu oluşturan bireylerin tamamının, diğer bir ifadeyle kamunun olduğuna dair kabulünün etkilenmeyeceği, eylemin belirli bir kişinin zararına olarak işlenmesi halinde bu kişinin mağdur değil, suçtan zarar gören olacağının kabulü gerekeceği ve bir suç işleme kararının icrası kapsamında, değişik zamanlarda bir kişiye karşı aynı suçun birden fazla kez işlenmesi ya da aynı suçun birden fazla kişiye karşı tek bir fiille işlenmesi durumunda zincirleme suç hükümlerinin uygulanmasının mümkün olduğu,
Bu hukuksal bilgiler ışığında somut olay incelendiğinde; iddianamede sanığın aynı bankanın başka şubesine yönelik benzer bir eylem nedeniyle yakalanması, sanığın benzer suçlardan ceza aldığı yönündeki savunması karşısında; sanığın benzer eylemleri nedeniyle açılmış başka davaların bulunup bulunmadığı araştırılıp, varsa dosyaların birleştirilmesi, mümkün değilse bu dosyayı ilgilendiren belgelerin onaylı örneklerinin dosya arasına alınması, eylemlerin arasında hukuki kesintinin bulunup bulunmadığının belirlenmesinden sonra sonucuna göre, sanığın eylemlerinin ayrı ayrı eylemler mi, zincirleme biçimde işlenmiş tek bir eylem mi olduğu belirlenerek sanığın hukuki durumunun tayin ve takdiri gerektiğinin nazara alınmaması, (Yargıtay 11. Ceza Dairesi 2021/16527 E., 2022/7162 K.)

Aldatılan kişi ile zarara uğrayan kişini aynı olmadığı durumlarda hileye maruz kalıp aldatılan kişinin mağdur, malvarlığında eksilme meydana gelen ise suçtan zarar gören olması hususu zincirleme suç hükümleri uygulanacağı zaman göz önünde bulundurulmalıdır.

Dolandırıcılık Suçunda Teşebbüs

Suça teşebbüs T.C.K.’nin 35. maddesinde düzenlenmiştir. Buna göre kişi, işlemeyi kastettiği bir suçu elverişli hareketlerle doğrudan doğruya icraya başlayıp da elinde olmayan nedenlerle tamamlayamaz ise teşebbüsten dolayı sorumlu tutulur. Dolandırıcılık suçuna teşebbüs edilebilir. Fail hileli davranışlar sergilemiş fakat mağdur aldanmamışsa veya mağdur kanmış fakat fail tarafından menfaat elde edilmemişse dolandırıcılık suçuna teşebbüs edilmiştir. Böyle bir durumda faile dolandırıcılık suçundan ceza verilir fakat ilgili maddenin ikinci fıkrası nedeniyle cezada indirim yapılır.

Sanık …’ın Bağ-Kur kaydı bulunduğu, sanığın Ilgın Şeker Fabrikası tarafından düzenlenmiş müstahsil makbuzu ile katılan kuruma müracaat ederek 1995, 2002, 2008 ve 2009 yıllarında Ilgın Şeker Fabrikasına şeker pancarı verdiğini, bu nedenle tevkifat kesintileri yapıldığını, müstahsil makbuzunu eklediğini belirterek hakkında emeklilik hükümlerinin uygulanmasını istediği, katılan kurum tarafından yapılan incelemede makbuzun sanığa ait olmadığı, … isimli bir şahsa ait olduğunun tespit edildiği, diğer sanık …’ın ise sahte belgeyi temin ederek sanık …’e verdiğinin anlaşılması ile sanıkların birlikte hareket ederek nitelikli dolandırıcılığa teşebbüs ve sahtecilik suçlarını işlediklerinin iddia olunduğu olayda; tüm dosya kapsamından sanık …’ın atılı dolandırıcılığa teşebbüs ve sahtecilik suçlarından cezalandırılabilmesi için her türlü şüpheden uzak, kesin ve inandırıcı deliller elde edilememesi nedeniyle verilen beraat hükümlerinde; sanık …’a atılı dolandırıcılığa teşebbüs suçunun ise unsurlarının oluşmaması nedeniyle verilen beraat hükmünde bir isabetsizlik görülmemiştir. (Yargıtay 15. Ceza Dairesi 2017/4077 E., 2019/3860 K.)

Dolandırıcılık Suçunda Etkin Pişmanlık

T.C.K.’nin 168. maddesinde dolandırıcılık suçunun tamamlandıktan sonra ve fakat bu nedenle hakkında kovuşturma başlamadan önce, failin, azmettirenin veya yardım edenin bizzat pişmanlık göstererek mağdurun uğradığı zararı aynen geri verme veya tazmin suretiyle tamamen gidermesi halinde, verilecek cezanın üçte ikisine kadarı indirilir, hükmü yer almaktadır.

Etkin pişmanlığın kovuşturma başladıktan sonra ve fakat hüküm verilmezden önce gösterilmesi halinde, verilecek cezanın yarısına kadarı indirilir.

Kısmen geri verme veya tazmin halinde etkin pişmanlık hükümlerinin uygulanabilmesi için, ayrıca mağdurun rızası aranır.

Etkin pişmanlık hükümlerinin uygulanabilmesi için suç tamamlandıktan sonra fail kendi isteği ile oluşan zararı gidermelidir. Zararın giderilmesi cebri icra yolu ile sağlanmışsa veya zarar failin rızası olmadan bilgisi dışında üçüncü kişiler tarafından giderilmişse bu durumda etkin pişmanlık hükümleri uygulama alanı bulamayacaktır. Burada dikkat edilmesi gerekilen husus failin bizzat zararı gidermesinin şart olmadığıdır. Mağdurun zararı giderilmeli ve zarar giderilirken fail buna karşı çıkmamalıdır. Yani failin rızası ve bilgisi dahilinde, failin avukatı, yakınları vs. zararı giderebilir. Böyle bir durumda zararın giderildiğine ilişkin taraf beyanlarının yanında ayrıca etkin pişmanlığın gerçekleştiğinin ispat edilmesi de gerekir.

Dolandırıcılık suçundan birden fazla sanık yargılanıyorsa. Sanıkların birinin zararı karşılayıp etkin pişmanlıktan yararlanması diğer sanıklara da sirayet eder ve zararı karşılamamış olsalar bire diğer sanıklar da etkin pişmanlık hükümlerinden faydalanır.

İştirak halinde suç işledikleri dosya kapsamı ile sabit olan temyiz dışı sanık … tarafından, 06/05/2019 tarihinde katılanın tüm zararının ödenmesi nedeniyle, katılan vekilinin herhangi bir zararları kalmadığını beyan ettiği, mahkeme tarafından sanık … hakkında TCK’nın 168/2. maddesi gereğince etkin pişmanlık nedeniyle cezada indirim uyguladığı ancak etkin pişmanlık hükümlerinin sanık … hakkında uygulanmamasına karar verildiği, ayrıntıları Yargıtay Ceza Gnel Kurulu’nun 26/02/2019 tarih, 2017/6-120, 2019/135 sayılı kararında açıklandığı şekliyle; zararın iştirak halinde olan diğer sanık tarafından karşılandığı, bu durumda artık giderilmesi gereken bir zarar bulunmadığı, dolayısıyla sanık hakkında etkin pişmanlık hükmünün uygulanması için “iade ve tazmin” şartının gerçekleştiği, etkin pişmanlık hükmünün uygulanabilmesi için ayrıca sanığın pişmanlık göstermesinin gerektiği ancak pişmanlığın mutlaka sözle ifade edilmesi zorunluluğu bulunmayıp davranışlar yoluyla da gösterilebileceği; yine sanığın karşı duruş sergilememesi koşuluyla, suç nedeniyle meydana gelen zararın, sanık adına, üçüncü kişilerce giderilmesi hâlinde de sanık hakkında etkin pişmanlık hükümlerinin uygulanabileceği göz önünde bulundurulduğunda, sanığın zararın giderilmesine yönelik karşı duruş sergilediğine yönelik dosya kapsamında herhangi bir delil bulunmaması karşısında, sanık hakkında da TCK’nın 168/2. maddesinde düzenlenen etkin pişmanlık hükmünün uygulanması gerektiği anlaşılmakla, sanık hakkında fazla ceza tayini,
Kanuna aykırı olup… (Yargıtay 15. Ceza Dairesi 2020/432 E., 2020/2102 K.)

Dolandırıcılık ve Nitelikli Dolandırıcılık Suçlarının Cezası

T.C.K. m. 157/1’de tanımlanan basit dolandırıcılık suçunun cezası bir yıldan beş yıla kadar hapis ve beş bin güne kadar adlî para cezasıdır.

T.C.K. Madde 157- (1) Hileli davranışlarla bir kimseyi aldatıp, onun veya başkasının zararına olarak, kendisine veya başkasına bir yarar sağlayan kişiye bir yıldan beş yıla kadar hapis ve beş bin güne kadar adlî para cezası verilir.  

T.C.K. m. 158/1’de tanımlanan nitelikli dolandırıcılık suçunun cezası ise üç yıldan on yıla kadar hapis ve beş bin güne kadar adlî para cezasıdır. Ancak, T.C.K m. 158/1- (e), (f), (j), (k) ve (l) bentlerinde tanımlanan suç tipinin işlenmesi halinde hükmedilecek hapis cezasının alt sınırı dört yıldan, adli para cezasının miktarı suçtan elde edilen menfaatin iki katından az olamaz.

Ayrıca nitelikli dolandırıcılık ile basit dolandırıcılık suçlarının, üç veya daha fazla kişi tarafından birlikte işlenmesi hâlinde verilecek ceza yarı oranında; suç işlemek için teşkil edilmiş bir örgütün faaliyeti çerçevesinde işlenmesi hâlinde verilecek ceza bir kat artırılır.

Dolandırıcılık Suçunda Daha Az Cezayı Gerektiren Haller ve Şahsi Cezasızlık Sebepleri

T.C.K.’nin 167. ve 169. maddeleri arasında malvarlığına karşı işlenen suçlar ile ilgili şahsi cezasızlık sebebi veya cezada indirim yapılmasını gerektiren şahsi sebep, etkin pişmanlık, tüzel kişiler hakkında güvenlik tedbiri uygulanması hükümleri düzenlenmiştir. Bu hükümler dolandırıcılık suçu içinde uygulanır. İlgili kanunun 167. maddesinde dolandırıcılık suçunun;

a) Haklarında ayrılık kararı verilmemiş eşlerden birinin,

b) Üstsoy veya altsoyunun veya bu derecede kayın hısımlarından birinin veya evlat edinen veya evlatlığın,

c) Aynı konutta beraber yaşayan kardeşlerden birinin, zararına olarak işlenmesi halinde, ilgili akraba hakkında cezaya hükmolunmayacağı düzenlenmiştir.

Fakat burada dikkat edilmesi gerekilen husus ilgili maddede sayılan kişiler haricindeki bir kişi suça iştirak etmişse, iştirak hükümleri uyarınca hakkında cezaya hükmedilebileceğidir.

İlgili kanunun 167. maddesinin ikinci fıkrasında dolandırıcılık suçunun, haklarında ayrılık kararı verilmiş olan eşlerden birinin, aynı konutta beraber yaşamayan kardeşlerden birinin, aynı konutta beraber yaşamakta olan amca, dayı, hala, teyze, yeğen veya ikinci derecede kayın hısımlarının zararına olarak işlenmesi halinde; ilgili akraba hakkında şikâyet üzerine verilecek ceza, yarısı oranında indirilir düzenlemesi mevcuttur.

Karı-koca, usul ve füruu arasında dolandırıcılık suçu işlenemez. Ancak kardeşler aynı çatı altında değil ise dolandırıcılık suçunun soruşturulması şikâyete bağlı olacaktır.

TCK’nın 167. maddesine göre dolandırıcılık suçunun haklarında ayrılık kararı verilmemiş eşlerden birinin, üstsoy veya altsoyunun veya bu derecede kayın hısımlarından birinin veya evlat edinen veya evlatlığın, aynı konutta beraber yaşayan kardeşlerden birinin, zararına olarak işlenmesi halinde, ilgili akraba hakkında cezaya hükmolunmaz. Ancak haklarında ayrılık kararı verilmiş olan eşlerden birinin, aynı konutta beraber yaşamayan kardeşlerden birinin, aynı konutta beraber yaşamakta olan amca, dayı, hala, teyze, yeğen veya ikinci derecede kayın hısımlarının zararına olarak işlenmesi halinde; ilgili akraba hakkında şikayet üzerine verilecek ceza, yarısı oranında indirilir.
Mahkemece sanıklar hakkında verilen mahkumiyet kararının Dairemizin 11/12/2013 tarih, 2012/21581-2013/19844 sayılı ilamıyla şikayetçi (müteveffa) … ile müteveffa …’ın sanık …’nin anne ve babası, sanık …’nin ise babaanne ve dedesi olması, … ve …’ın diğer mirasçılarıyla sanıklar arasında da yakın akrabalık ilişki bulunması nedeniyle, nitelikli dolandırıcılık suçu açısından TCK’nın 167/1.b ve 167/2. maddesi uyarınca sanıklar hakkında şahsi cezasızlık sebepleri olup olmadığı tartışılmadan yazılı şekilde hüküm kurulması gerekçesiyle bozulmasından sonra, mahkemenin sadece katılan …’ın beyanını aldığı ve katılan …’un sanık …’nin yeğeni, sanık …’nin ise amcasının oğlu, katılan …’ın, sanık …’nin amcası, sanık …’nin ise kardeşi olduğu, TCK’nın 167/2. maddesi uyarınca şahsi cezasızlık sebebinin kuzenler açısından uygulanma olanağı olmadığı, yeğen ve amca açısından uygulanabilmesi için ise aynı konutta beraber yaşama şartı olduğu, beraber oturmadıklarının anlaşıldığı gerekçesiyle mahkumiyet hükmü kurulduğu, ancak müteveffa … adına sahte vekaletle taşınmazını satma olayında mağdurun sanık …’nin annesi ve sanık …’nin babaannesi … olduğu ve bu eylem yönünden sanıklar hakkında TCK’nın 167/1. maddesi gereğince şahsi cezasızlık sebebinin varlığı nedeniyle cezaya hükmedilemeyeceği, mağdur …’ın taşınmazlarını sahte veraset ilamları temin edip satmada mağdurların olay tarihinde müteveffa …’ın mirasçıları olduğu, sanıkların zincirleme dolandırıcılık suçundan cezalandırılmaları da göz önüne alınarak, her eylem ve mağdurunun ve mağdur vefat ettiyse mirasçılarının tespiti, buna göre TCK’nın 167. maddesine göre şahsi cezasızlık sebebinin ve 167/2. maddesi kapsamında olanların şikayetlerinin olup olmadığı tespit edilmeden ve şikayetleri olanlar yönünden indirim yapılması gerektiği düşünülmeden bozma sonrası …’un şikayetçi olmadığı beyanı dikkate alınmadan yazılı şekilde yanılgılı değerlendirmeyle hükümler kurulması, (Yargıtay 15. Ceza Dairesi 2017/30655 E., 2021/2316 K.)

Dolandırıcılık suçunun hukuki ilişkiye dayanan alacağı tahsil amacıyla işlenmesi halinde verilecek cezada indirim öngörülmüştür

T.C.K. Madde 159- (1) Dolandırıcılığın, bir hukuki ilişkiye dayanan alacağı tahsil amacıyla işlenmesi halinde, şikâyet üzerine, altı aydan bir yıla kadar hapis veya adlî para cezasına hükmolunur.

T.C.K. m. 159’da düzenlenen suç tipinin oluşabilmesi için hukuka uygun bir alacağının söz konusu olması gerekir. Dolandırıcılık suçunun da bu alacağın tahsiline yönelik gerçekleştirilmesi gerekir. Failin iradesi yasalara uygun mevcut hukuki alacağını tahsil etmeye yönelik olacak. Hukuken korunacak bir alacak yok ise T.C.K. m. 159 hükmü uygulama alanı bulmaz.

Katılan tarafından sanığa ait iş yerinin 3 yıl süreliğine kiralandığı ve kiralama esnasında da teminat olarak suça konu 3.000 TL bedelli senedi verdiği, kira süresi bitmesine rağmen katılanın iş yerini iki gün geç teslim ettiği ve taraflar arasında iş yerinin sözleşme koşullarına uygun teslim edilip edilmediği hususunda ihtilaf oluştuğu, bunun üzerine sanığın daha önce katılandan aldığı senedin vade tarihini değiştirerek, sanık aleyhinde icra takibine başladığı, ancak katılanın itirazı üzerine icra takibinin durdurulması nedeni ile her hangi bir menfaat elde edemediği, sanık savunması, katılan beyanı, kriminal rapor ve tüm dosya kapsamından anlaşıldığından, sanık hakkında teşebbüs aşamasında kalmış hukuki bir ilişkiye dayanan alacağı tahsil amacıyla dolandırıcılık suçundan verilen mahkumiyet hükmünde her hangi bir isabetsizlik görülmemiştir. (Yargıtay 15. Ceza Dairesi 2017/14968 E., 2018/1714 K.)

Dolandırıcılık Suçunun Adli Para Cezasına Çevrilmesi

Basit dolandırıcılık suçunun hapis cezası şartları var ise adli para cezasına çevrilebilir. (Bkz. ADLİ PARA CEZASI (T.C.K. m.52)

Dolandırıcılık Suçunda Hapis Cezasının Ertelenmesi

Dolandırıcılık suçundan verilen hapis cezası ertelenebilir.

Hapis cezasının ertelenmesi

T.C.K. Madde 51- (1) İşlediği suçtan dolayı iki yıl veya daha az süreyle hapis cezasına mahkûm edilen kişinin cezası ertelenebilir. Bu sürenin üst sınırı, fiili işlediği sırada on sekiz yaşını doldurmamış veya altmış beş yaşını bitirmiş olan kişiler bakımından üç yıldır. Ancak, erteleme kararının verilebilmesi için kişinin;

a) Daha önce kasıtlı bir suçtan dolayı üç aydan fazla hapis cezasına mahkûm edilmemiş olması,

b) Suçu işledikten sonra yargılama sürecinde gösterdiği pişmanlık dolayısıyla tekrar suç işlemeyeceği konusunda mahkemede bir kanaatin oluşması, gerekir.

(2) Cezanın ertelenmesi, mağdurun veya kamunun uğradığı zararın aynen iade, suçtan önceki hale getirme veya tazmin suretiyle tamamen giderilmesi koşuluna bağlı tutulabilir. Bu durumda, koşul gerçekleşinceye kadar cezanın infaz kurumunda çektirilmesine devam edilir. Koşulun yerine getirilmesi halinde, infaz hâkimi kararıyla hükümlü infaz kurumundan derhal salıverilir.

Dolandırıcılık Suçunda Hükmün Açıklanmasının Geri Bırakılması

Şartlar sağlanıyorsa basit veya nitelikli dolandırıcılık suçu sebebiyle fail hakkında hükmedilen hapis cezası için hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı verilebilir.

Yalnız dikkat edilmelidir ki Anayasa Mahkemesinin 1/6/2023 tarihli ve E: 2022/120, K: 2023/107 sayılı Kararı ile hükmün açıklanmasının geri bırakılmasını düzenleyen maddenin (C.M.K. m. 231) (5), (6), (7), (8), (9), (10), (11), (12), (13) ve (14) üncü fıkraları iptal edilmiştir. Bu Kararın Resmî Gazete’de yayımlanmasından başlayarak bir yıl sonra (1/8/2024) yürürlüğe gireceği hüküm altına alınmıştır.

Hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilebilmesi için;

a) Sanığın daha önce kasıtlı bir suçtan mahkûm olmamış bulunması,

b) Mahkemece, sanığın kişilik özellikleri ile duruşmadaki tutum ve davranışları göz önünde bulundurularak yeniden suç işlemeyeceği hususunda kanaate varılması,

c) Suçun işlenmesiyle mağdurun veya kamunun uğradığı zararın, aynen iade, suçtan önceki hale getirme veya tazmin suretiyle tamamen giderilmesi, gerekir.

Sanığın kabul etmemesi hâlinde, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmez.

Dolandırıcılık Suçunda Dava Zamanaşımı

Dava zamanaşımı hususu T.C.K.’nin 66. maddesinde düzenlenmiştir. Buna göre beş yıldan fazla olmamak üzere hapis veya adlî para cezasını gerektiren suçlarda dava zamanaşımı sekiz yıldır. T.C.K. m. 157/1 maddesinde düzenlenen basit dolandırıcılık suçunun zamanaşımı sekiz yıldır. T.C.K.’nin 66. maddesinin birinci fıkrasının d bendine göre beş yıldan fazla ve yirmi yıldan az hapis cezasını gerektiren suçlarda dava zamanaşımı on beş yıldır. Buradan da anlaşılan nitelikli dolandırıcılık suçları için dava zamanaşımı süresi on beş yıldır. Dolandırıcılık suçları şikayet tabi değildir fakat dava zamanaşımı süreleri içerisinde savcılığa şikayette bulunulmalıdır.

Dolandırıcılık Suçunda Görevli ve Yetkili Mahkeme

Yetkili Mahkeme

C.M.K.’nin 12. maddesinde yetkili mahkeme konusu düzenlenmiştir. İlgili maddenin birinci fıkrasına göre davaya bakmak yetkisi, suçun işlendiği yer mahkemesine aittir. Fakat mesafeli suçlarda yetkili mahkemenin neresi olacağı konusunda Yargıtay’ın farklı görüşleri vardır.

Yargıtay’ın bir görüşüne göre suçun tamamlanması anını maddi menfaatin fail tarafından elde edildiği an olarak kabul edecek olursak maddi menfaatin en son temin edildiği yerde bulunan mahkeme yetkili mahkemedir. Yani maddi menfaatin failin hakimiyetine geçtiği yer mahkemesi. Yargıtay’ın diğer bir görüşüne göre ise maddi menfaatin gönderildiği veya yatırıldığı yer mahkemesi yetkili mahkemedir.

Görevli Mahkeme

5235 sayılı Adli Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanun’un 12.maddesi, nitelikli dolandırıcılık suçlarına Ağır Ceza Mahkemelerince bakılacağını düzenlenmiştir. Buradan da anlaşılan T.C.K. m. 157/1’de düzenlenen basit dolandırıcılık suçlarına Asliye Ceza Mahkemelerinin bakacağıdır.

Suça sürüklenen çocuklar hakkında açılacak davalara bakmakla görevli mahkemeler ise 5395 sayılı Çocuk Koruma Kanunu’nda düzenlenmiştir. İlgili kanunun 26. maddesi çocuk mahkemesi, asliye ceza mahkemesi ile sulh ceza mahkemesinin görev alanına giren suçlar bakımından, suça sürüklenen çocuklar hakkında açılacak davalara bakar düzenlemesini içerir. Buna göre T.C.K.’nin 157. maddesinde düzenlenen basit dolandırıcılık suçuna bakmakla görevli olan mahkeme çocuk mahkemesidir. Dikkat edilmesi gerekilen husus, davaların birlikte yürütülmesinin zorunlu görülmesi hâlinde, genel mahkemelerde, yargılamanın her aşamasında, mahkemelerin uygun bulması şartıyla birleştirme kararı verilebileceğidir. Bu takdirde birleştirilen davalar genel mahkemelerde görülür.

5395 sayılı Çocuk Koruma Kanunu’nun 26/2. maddesi, çocuk ağır ceza mahkemesi, çocuklar tarafından işlenen ve ağır ceza mahkemesinin görev alanına giren suçlarla ilgili davalara bakar hükmünü içerir. Buna göre nitelikli dolandırıcılık suçuna bakmakla görevli olan mahkeme çocuk ağır ceza mahkemesidir.

Çocukların yetişkinlerle birlikte suç işlemesi hâlinde, soruşturma ve kovuşturma ayrı yürütülür (5395 sayılı Kanun m. 17). Fakat davaların birlikte yürütülmesinin zorunlu görülmesi hâlinde, genel mahkemelerde, yargılamanın her aşamasında, mahkemelerin uygun bulması şartıyla birleştirme kararı verilebilir. Bu takdirde birleştirilen davalar genel mahkemelerde görülür.


Evlenme Vaadi ile Dolandırıcılık Suçunun İşlenmesi

Salt evlenme vadi ile dolandırıcılık suçu nitelikli hal kapsamında değildir. Burada eğer şartları var ise T.C.K. m.157/1’de düzenlenen basit dolandırıcılık hükmü uygulama alanı bulur. Yalnız dikkat edilmesi gerekilen husus evlenme vaadiyle dolandırıcılık suçu işlenirken nitelikli hallere göre belirli bir ayırıcı unsuru yok ise T.C.K. m.157/1 hükmünün uygulanacağıdır. Örneğin fail kamu kurumunda çalıştığından bahsediyorsa yani hile unsuru nitelikli hallere yöneltilmişse T.C.K. m. 158/1’de düzenlenen nitelikli haller uygulama alanı bulabilir. Burada somut olaya göre değerlendirme yapılmalıdır.

Son dönemlerde kişilerin, ziynet eşyası karşılığında evlenme vaadi vererek dolandırıcılık suçunu işlediği görülmektedir. Kişi kendisine verilmiş evlenme vaadine de güvenerek evleneceğini düşünüyor ve evlenme öncesinde faile ziynet eşyası alıyor. Resmi nikah söz konusu olmuyor. Birlikte geçirilen günlerden sonra fail menfaatini elde ettikten sonra kayıplara karışıyor. Bu durumda da uzlaştırma kapsamındaki basit dolandırıcılık suçu uygulama alanı bulacaktır.

Sanıkların olayın başından itibaren, dolandırıcılık kastı ile hareket ederek evlenme vaadiyle katılandan menfaat temin ettikleri anlaşılmakla; sanıkların eyleminin, hükümden sonra 02.12.2016 tarih ve 29906 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak aynı tarihte yürürlüğe giren 6763 sayılı Kanun’un 34. maddesi ile değişik 5271 sayılı CMK’nın 253. ve 254. madde fıkraları gereğince uzlaştırma kapsamında kalan dolandırıcılık suçunu oluşturduğu gözetilmeksizin, suçun unsurlarının oluşmadığı gerekçesi ile beraat hükmünün tesisi,… (Yargıtay 15. Ceza Dairesi 2017/36033 E., 2019/5079 K.)

Katılan ile sanığın suç tarihinden yaklaşık 1 yıl kadar önce otobüste tanıştıkları, sanığın kendisini … ismiyle tanıtıp, bekar olduğunu, evlenmek istediğini, evlenmek isteyen iyi bir erkek bulması halinde kendisine haber vermesini isteyip, katılana telefon numaralarını verdiği, katılan ile sanığın arasıra telefonda görüştükleri, katılanın eşinin vefat etmesi üzerine sanığa evlenmek istediğini söylediği, sanığın bir plan dahilinde katılanın evlenme isteği ve yaş durumunu da avantaj olarak değerlendirerek, iradesini hileli hareketlerle yanıltıp, temyiz dışı sanık …….. ile birlikte evlenme vaadiyle katılandan 7 adet bileziği aldığı ve katılanın daha sonra sanığa ulaşamadığı, bu şekilde sanığın üzerine atılı dolandırıcılık suçunu işlediği iddia olunan somut olayda; sanık savunması, katılan beyanı, tanıklar beyanı ve tüm dosya kapsamına göre sanığın üzerine atılı dolandırıcılık eyleminin sabit olduğu gerekçesine dayanan mahkemenin kabul ve uygulamasında bir isabetsizlik görülmemiştir. (Yargıtay 15. Ceza Dairesi 2018/6224 E., 2020/4912 K.)

Para Karşılığı Dua Yazmak Dolandırıcılık Suçunu Oluşturur Mu?

Maddi menfaat elde etmek için kişinin üzerinde büyü olduğunun söylenmesi ve dua ile bertaraf edileceğinden bahsedilmesi T.C.K m. 158/1-a kapsamında değerlendirilir. Suç kastının haksız menfaat elde etmeye yönelik olması gerekir. Yargıtay’ın da bu konuda çeşitli görüşleri bulunmaktadır.

Sanığın, yanında kimlik bilgileri tespit edilemeyen bir kişi ile birlikte, olay günü balkon yıkayan müştekiye yaklaşarak mevlit okutacaklarını söyleyip mevlite davet ederek su istediği, daha sonra da dua okuyacağı bahanesiyle ip istediği, müştekinin getirdiği ipi üçe bölüp avucuna koyduğu, avucunu kapatıp açtığında ipin tek parça göründüğü, müştekinin bu illizyondan etkilendiği, daha sonra müştekinin evine girerek büyü olduğunu, bir bohça getirip altınlarını bohçanın içine koyması halinde büyüyü bozacaklarını söyledikleri, bu işlemi yaptıktan sonra müştekinin arkasını dönmesini sağlayıp bohçayı iade ettikleri, bohça kapalı halde banyo yapmasını isteyerek evden ayrıldıkları, sanık evden ayrıldıktan sonra müşteki bohçaya baktığında altınların alınmış olduğunu anladığının iddia edildiği somut olayda, sanığın en baştan itibaren hileli hareketlerde bulunup müştekiye büyü yapılmış olduğunu, bu büyüyü çözeceğini belirterek müştekinin dini inanç ve duygularını istismar etmek suretiyle menfaat temin ettiği, bu nedenle eyleminin TCK’nın 158/1-a maddesinde düzenlenen dolandırıcılık suçu nu oluşturduğu gözetilmeden suç vasfında hataya düşülerek hırsızlık suçundan hüküm kurulması, (Yargıtay 15. Ceza Dairesi 2015/6742 E., 2018/5104 K.)

Sanığın suç tarihinde, aynı eylemi nedeni ile daha önce hakkında kamu davası açılan… ile birlikte katılan …’nın evine gelerek “kermesten geldiklerini, bir şeyler satmak istediklerini” söyledikleri, katılanların olumsuz yanıt vermeleri üzerine sanıkların “evde sıkıntı gördüklerini, büyü ve muska olduğunu, bunu gözleri ile gördüklerini” söylemeleri üzerine katılanların sanıkları içeri aldıkları, sanıkların önce katılanlardan aldıkları ipi parçalayarak katılanların avucunun içine koydukları, katılanların ellerini bir süre sonra açtıklarında ipin bütün olarak çıktığı, bu kez sanıkların katılanlardan aldıkları soğanı bir bezin içinde ezdiklerinde bezin içinden muska çıktığı, böylece katılanlarda büyü-muska yapıldığı inancını kuvvetlendirdikleri, ardından sanıkların katılanlara “sizde büyü var, büyüyü çözmek için evdeki altınları getirmeniz gerekiyor” dedikleri, katılanların kabul etmemesi üzerine felç olacaklarını söyleyerek korkmalarını sağladıkları, daha sonra alt katta evi olan katılan …’ın evine indikleri, sanıkların evdeki giysi ve altınları istedikleri, katılanların giysiler ile birlikte …ve…’ya ait toplam 17 tam, 2 çeyrek altın ile 3 adet altın yüzük ve 1 adet altın künyeyi getirdikleri, sanıkların altınları çorabın içine koyar gibi yaparak, diğer elbiselerle birlikte bohça yaptıkları, katılan …’ın sanıkların isteği üzerine bohçayı odaya atarak kapısını kilitlediği, sanıkların bu kez düşmanlarınızı göstereceğiz diyerek katılanlarla birlikte dışarı çıktıkları, ardından da sanıkların yönlendirmesi ile katılanların tekrar eve gidip, abdest alıp dışarıya çıktıklarında sanıkların olmadığını gördükleri, bu surette sanığın hileli eylemlerle katılanlardan haksız menfaat temin ettikleri, katılan beyanları, teşhis tutanağı ve tüm dosya kapsamından anlaşıldığından, dini inanç ve duyguların istismarı suretiyle dolandırıcılık suçu nun oluştuğuna yönelik kabulde bir isabetsizlik görülmemiştir. (Yargıtay 23. Ceza Dairesi 2016/3494 E., 2016/2238 K.)

İşe Gitmediği Halde Kişinin Sigortalı Gösterilmesi T.C.K. m. 158/1-e Uyarınca Nitelikli Dolandırıcılık Suçu Kapsamında OLABİLİR

T.C.K. m. 158/1-e’de dolandırıcılık suçunun kamu kurum ve kuruluşlarının zararına olarak işlenmesi hali nitelikli dolandırıcılık olarak tanımlanmıştır. İşe gitmediği halde bir kişiyi sigortalı göstermek, Sosyal Güvenlik Kurumu’nun zararına olarak işlenen bir dolandırıcılık suçudur. Fakat bu suç tipinin oluşması için gereken bazı şartlar vardır. İlk olarak gerçek bir işyeri mevcut olmalıdır. Sosyal Güvenlik Kurumu denetim görevini yerine getirmiş olmalıdır. Üzerine düşen objektif denetim yükümlülüğünü yerine getirmesine rağmen bu suç işlenmiş olmalıdır. Aksi takdirde bu suç tipinin unsurlarının oluşmadığından bahsedilebilir. Sosyal Güvenlik Kurumu zarara uğramalıdır. Fail kurumun denetim imkanını ortadan kaldıracak mahiyette hileli bir hareket sergilemiş olması gerekmektedir. Aksi halde dolandırıcılık suçu oluşmayacaktır. Nitekim Yargıtay’ın da görüşü bu yöndedir.

Temyiz dışı sanıklar … ile …’nun… Ayakkabı Ltd. Şti’nin ortakları oldukları, sanık …’in ise vekaleten şirketi yönettiği, şirketin gerçek bir faaliyetinin olmamasına rağmen sanık ve temyiz dışı sanıkların iştirak halinde para karşılığı kişileri iş yerinde çalışmadıkları halde sigortalı göstermek suretiyle katılan … zarara uğrattıkları, sigortalı gösterilecek kişileri, sanık … ile iş yerinin ön muhasebe işlerini yürüten temyiz dışı sanık …’in temin ettiği, sigortalı gösterilen kişilere ait sigorta prim borçlarının kuruma ödenmediği, bu surette sanığın temyiz dışı sanıklarla birlikte hareket ederek üzerine atılı suçu işlediği iddia olunan somut olayda, sanık savunması, tanık beyanları, katılan kurum tarafından hazırlanan raporlar ve dosya kapsamına göre; sanığın çalıştığı iş yerinin gerçek bir iş yeri olması, sanıklar tarafından primlerin ödenmiş olması; sanığın kurumun denetim imkanını ortadan kaldıracak mahiyette hileli bir hareketinin bulunmaması, kurumun kendisine bildirilen adreste iş yeri ve işe giriş bildirgelerini denetleme yetkisinin her zaman bulunması, sigorta primlerinin katılan kuruma yatırılmış olması halinde, 5510 sayılı Kanunun 89. maddesince primlerin irat kaydedileceği, aynı kanunun 96. maddesince de yapılan sağlık harcamalarının da geri alınacağının düzenlenmiş olması karşısında, atılı suçun yasal unsurlarının oluşmadığı anlaşıldığından sanığın beraati yerine, yazılı şekilde mahkumiyeti yönünde hüküm tesisi; (Yargıtay 15. Ceza Dairesi 2017/31771 E., 2021/2350 K.) 

Önceden doğan borç nedeniyle hileli davranışlarda bulunulması halinde zarar veya borç\hileli davranış nedeniyle oluşmayacağından dolandırıcılık suçu meydana gelmez

Sanığın, katılanlardan hayvan alım satımı karşılığında bir kısmı için nakit ve senet olmak üzere, geri kalan borcuna karşılık ise suça konu tamamen sahte oluşturulmuş 12.000 TL’lik sahte çeki vermek suretiyle dolandırıcılık suçunu işlediği iddia edilen olayda; sanık savunmaları, katılanların beyanları, ekspertiz raporu ve dosya kapsamına göre; yerleşik Yargıtay içtihatlarında belirtildiği gibi önceden doğan borç nedeniyle hileli davranışlarda bulunulması halinde zarar veya borç hileli davranış nedeniyle oluşmayacağından dolandırıcılık suçunun unsurları itibariyle oluşmayacağı dikkate alınarak, suça konu çekin katılanlara önceden doğan borç nedeniyle verilmiş olması nedeniyle, sanığın üzerine atılı nitelikli dolandırıcılık suçunun yasal unsurlarının oluşmadığı anlaşılmakla, sanığın atılı suçtan beraatine yönelik mahkemenin kabulünde bir isabetsizlik görülmemiştir. (Yargıtay (Kapatılan)15. Ceza Dairesi 2017/37547 E., 2021/4473 K.)

İnternetten site kopyalanıp kart bilgilerinin alınması eylemi ile dolandırıcılık yapılmaya çalışılması dolandırıcılık suçu kapsamında mı?

Sadece site kopyalanması ile T.C.K. m. 244 uygulama alanı bulabilir. Bilişim suçudur. Eylem kopyalanmış siteden maddi menfaat elde etmek ise koşulları var ise T.C.K. m. 158/1-f’de düzenlenen nitelikli dolandırıcılık suçu uygulama alanı bulabilir. Somut olaya göre kast unsuru da değerlendirilmelidir.

Bilişim araçları kullanılarak gerçekleştirilen dolandırıcılık suçunun faillerine IP adreslerinden, telefon numaralarından, telefon aboneliklerinden, iletişimin tespiti yoluyla veya HTS kayıtları üzerinden ulaşılabilir. Eğer banka hesabı kullanılmış ise banka hesapları üzerinden de ulaşılabilir.

Şirket yetkilisinin çift imza ile çek düzenlemesi gerekirken tek imza ile çek keşide edilmesi halinde T.C.K. m.158/1-f ve e bentleri dışında resmi belgede sahtecilik suçu oluşur mu?

Suç kastı burada önemlidir. Keşidecinin amacı alacağın tahsilini önlemek ise sahtecilik suçu oluşabilir. Suç kastının olmadığı mahkemece belirlenmiş ise (hata, unutulma vs.) dolandırıcılık suçu ve sahtecilik suçu uygulama alanı bulamaz.

Şirketlerin tapuya gitmeden, gayrimenkul satış vaadi sözleşmesi düzenlemeden proje üzerinden yer satması dolandırıcılık suçu kapsamında değerlendirilir mi ?

Burada özel hukuk hükümlerine göre işlemler yapılabileceği gibi eğer ki satış yapılırken hile kullanılmışsa, suç kastı varsa, hile ile mağdurun iradesi fesada uğratılmışsa dolandırıcılık suçu uygulama alanı bulacaktır. Fakat hile yok ise o zaman özel hukuk hükümlerine göre işlem yapılacaktır. Kişi projenin, şirketin değerlerine güvenerek daire veya arsa alımını gerçekleştiriyorsa burada irade fesadı söz konusu olmadığından yaşanacak ihtilaf özel hukuk hükümlerine göre giderilecektir. Burada ceza hukuku bakımından bir uygulama söz konusu olmayacaktır.

Ev satışlarında inşaat şirketlerinin eylemlerinin basit dolandırıcılık suçunu mu yoksa nitelikli dolandırıcılık suçunu mu oluşturacağına ilişkin ayrım

Ev satışlarıyla ilgili dikkat edilmesi gerekilen bir ayırıcı unsur vardır. Haksız menfaat elde edilirken yani ev satarken inşaat şirketleri sözleşmeyi ticari faaliyeti kapsamında yapmış ise T.C.K. m. 158/1-h’de düzenlenen nitelikli dolandırıcılık suçu uygulama alanı bulabilir. Ancak müteahhit tüzel kişiliğini kullanmaksızın kendi adına eylemi gerçekleştirmişse o zaman T.C.K. m. 157/1’da düzenlenen dolandırıcılık suçu (basit dolandırıcılık suçu)  uygulama alanı bulur. Haksız menfaat elde edilirken tacir vasfı mı kullanıldı yoksa tacir vasfını kullanmaksızın özel kişi olarak mı suç işlendi bu belirleyici unsurdur. Örneğin bu eylemler aynı daireyi birden fazla kişiye satmak şeklinde veya dairenin satışı konusunda anlaşılıp ön ödeme gibi sebeplerle bir miktar paranın alındıktan sonra satışının yapılmaması şeklinde gerçekleşebilir.

Sahte mailler yaratarak ve bu şekilde bir şirket izlenimi verilerek mailleşme yoluyla işlenen dolandırıcılık suçu, ilk olarak T.C.K. m. 158/1-f kapsamında değerlendirilir

Dolandırıcılık suçu şirketin veya kooperatifin ticari faaliyeti kapsamında işlenmişse yani bu ayırıcı unsur var ise h bendi uygulama alanı bulabilir.  Eğer somut olaya göre söz konusu eylem hem f hem h bentlerini ihlal etmişse iki nitelikli halin uygulanması bakımında hâkim alt sınırdan uzaklaşabilir ve daha üst sınırdan bir ceza verebilir. Bu hâkimin takdir yetkisindedir. Yani hem T.C.K. m. 158/1-h hükmü uyarınca hem de T.C.K. m. 158/1-f hükmü uyarınca ayrı ayrı ceza verilemez.

Dosya kapsamına göre, müşteki İran merkezli … Uluslararası Nakliyat şirketinin, Türkmenistan’da bulunan … Ltd. Şti.’den 50.000,00 dolar alacağı olduğu, 20/05/2014 tarihinde müşteki …r şirketi yetkilisi … “ra….com” e-posta adresinden … Ltd. Şti.nin “….ru” e-j>osta adresine mesaj göndererek alacaklı oldukları parayı İstanbul’da bulunan … isimli şirkete göndermelerini söylediği, ancak daha henüz para asıl alacaklı olan…Kuyumculuğa gönderilmeden iki şirket arasındaki para gönderimine ilişkin e-posta yazışmalarının bilişim sistemine müdahale yolu ile ele geçirilerek, aynı gün içinde “com” kelimesinin sonundaki “m” harfi yerine “m” harfleri yazılarak aslına çok benzeyen sahte olarak oluşturulmuş ve sanki  …r şirketinden gönderiliyormuş izlenimi verilen “ra…..com” e-posta adresinden … Ltd. Şti.ne yeni bir e-posta gönderilerek paranın … Kuyumculuğa değil de yine İstanbul’da bulunan ve şüphelilere ait oljkn … Uluslararası Yatırım Ltd. Şti.’ne gönderilmesinin söylendiği, … şirketi yetkililerinin de e-postadaki sahteciliği farketmeyip mailin … şirketinden geldiğini zannedip parayı şüphelilerin … şirketinin hesabına gönderdiklerinin iddia edildiği olayda, tanık olarak dinlenilen ve parayı gönderen … şirketi yetkilisinin idiliayı doğruladığı ve kendilerine gelen sahte e-posta nedeni ile parayı asıl yeri olan…Kuyumculuğa değil … şirketine gönderdiklerini beyan ettiği, …bankası’nın 04/02/2015 tarihli yazısına göre şüpheli … Şirketi hesabına yatırılan paranın şirket yetkilisi şüpheli … tarafından nakit olarak çekilmiş olduğu cihetle, her ne kadar yurtdışı kaynaklı e-posta adreslerindeki sahteciliğin tespit edilemeyeceği vş iddianın sebepsiz zenginleşme konusu yapılarak hukuk mahkemelerinde ileri sürülmesi gerektiği gerekçesi ile kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verilmiş ise de, iddia konusu sahtecilik ve dolandırıcılık eylemlerine ilişkin kamu davasının açılmasını gerektirecek mahiyette yeterli şüphe oluşturacak delil bulunduğu gözetilerek itirazın kabulü yerine yazılı şekilde reddine karar verilmesinde isabet görülmediğinden 5271 sayılı CMK’nın 309. maddesi uyarınca anılan kararın bozulması lüzumu kanun yararına bozma talebine dayanılarak ihbar olunmuştur. (Yargıtay 23. Ceza Dairesi 2016/8270 E., 2016/5451 K.) 

Genel Olarak

Dolandırıcılık Suçunun Mağduru

Dolandırıcılık Suçunun Faili

Dolandırıcılık (T.C.K. m.157/1)

Nitelikli Dolandırıcılık (T.C.K. m.158)

Dini inanç ve duyguların istismar edilmesi suretiyle dolandırıcılık suçu

Kişinin içinde bulunduğu tehlikeli durum veya zor şartlardan yararlanmak suretiyle dolandırıcılık suçu

Kişinin algılama yeteneğinin zayıflığından yararlanmak suretiyle dolandırıcılık suçu

Kamu kurum ve kuruluşlarının, kamu meslek kuruluşlarının, siyasi parti, vakıf veya dernek tüzel kişiliklerinin araç olarak kullanılması suretiyle dolandırıcılık suçu

Kamu kurum ve kuruluşlarının zararına olarak işlenen dolandırıcılık suçu

Bilişim sistemlerinin, banka veya kredi kurumlarının araç olarak kullanılması suretiyle dolandırıcılık suçu

Basın ve yayın araçlarının sağladığı kolaylıktan yararlanmak suretiyle dolandırıcılık suçu

Tacir veya şirket yöneticisi olan ya da şirket adına hareket eden kişilerin ticari faaliyetleri sırasında; kooperatif yöneticilerinin kooperatifin faaliyeti kapsamında işlenen dolandırıcılık suçu

Serbest meslek sahibi kişiler tarafından, mesleklerinden dolayı kendilerine duyulan güvenin kötüye kullanılması suretiyle dolandırıcılık suçu

Banka veya diğer kredi kurumlarınca tahsis edilmemesi gereken bir kredinin açılmasını sağlamak maksadıyla işlenen dolandırıcılık suçu

Sigorta bedelini almak maksadıyla işlenen dolandırıcılık suçu

Kişinin, kendisini kamu görevlisi veya banka, sigorta ya da kredi kurumlarının çalışanı olarak tanıtması veya bu kurum ve kuruluşlarla ilişkili olduğunu söylemesi suretiyle dolandırıcılık suçu

Dolandırıcılık suçunun kamu görevlileriyle ilişkisinin olduğundan, onlar nezdinde hatırı sayıldığından bahisle ve belli bir işin gördürüleceği vaadiyle aldatılarak işlenmesi (T.C.K. m. 158/2)

Dolandırıcılık ve Nitelikli Dolandırıcılık Suçlarının Üç veya Daha Fazla Kişi Tarafından Birlikte İşlenmesi ya da Suç İşlemek İçin Teşkil Edilmiş Bir Örgütün Faaliyeti Çerçevesinde İşlenmesi (T.C.K. m. 158/3)

Dolandırıcılık Suçuna İştirak

Dolandırıcılık Suçunda İçtima

Dolandırıcılık Suçunda Teşebbüs

Dolandırıcılık Suçunda Etkin Pişmanlık

Dolandırıcılık ve Nitelikli Dolandırıcılık Suçlarının Cezası

Dolandırıcılık Suçunda Daha Az Cezayı Gerektiren Haller ve Şahsi Cezasızlık Sebepleri

Dolandırıcılık suçunun hukuki ilişkiye dayanan alacağı tahsil amacıyla işlenmesi halinde verilecek cezada indirim öngörülmüştür

Dolandırıcılık Suçunda Görevli ve Yetkili Mahkeme

Dolandırıcılık Suçunda Dava Zamanaşımı

Dolandırıcılık Suçunda Hükmün Açıklanmasının Geri Bırakılması

Dolandırıcılık Suçunda Hapis Cezasının Ertelenmesi

Dolandırıcılık Suçunun Adli Para Cezasına Çevrilmesi

Evlenme Vaadi ile Dolandırıcılık Suçunun İşlenmesi

Para Karşılığı Dua Yazmak Dolandırıcılık Suçunu Oluşturur Mu?

İşe Gitmediği Halde Kişinin Sigortalı Gösterilmesi T.C.K. m. 158/1-e Uyarınca Nitelikli Dolandırıcılık Suçu Kapsamında OLABİLİR

Önceden doğan borç nedeniyle hileli davranışlarda bulunulması halinde zarar veya borç\hileli davranış nedeniyle oluşmayacağından dolandırıcılık suçu meydana gelmez

Sahte mailler yaratarak ve bu şekilde bir şirket izlenimi verilerek mailleşme yoluyla işlenen dolandırıcılık suçu, ilk olarak T.C.K. m. 158/1-f kapsamında değerlendirilir

Ev satışlarında inşaat şirketlerinin eylemlerinin basit dolandırıcılık suçunu mu yoksa nitelikli dolandırıcılık suçunu mu oluşturacağına ilişkin ayrım

Şirketlerin tapuya gitmeden, gayrimenkul satış vaadi sözleşmesi düzenlemeden proje üzerinden yer satması dolandırıcılık suçu kapsamında değerlendirilir mi ?

Şirket yetkilisinin çift imza ile çek düzenlemesi gerekirken tek imza ile çek keşide edilmesi halinde T.C.K. m.158/1-f ve e bentleri dışında resmi belgede sahtecilik suçu oluşur mu?

İnternetten site kopyalanıp kart bilgilerinin alınması eylemi ile dolandırıcılık yapılmaya çalışılması dolandırıcılık suçu kapsamında mı?

Yeni Dolandırıcılık Türü Sahte Mahkeme Kararı Hazırlama


kategori

yazar:

Yorumlar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir