DOĞRU BİLİNEN YANLIŞLAR

 1-) Halı, kilim silkelemek, balkondan aşağıya sigara izmariti gibi çöpler atmak, balkon sularını aşağıya dökmek, balkonda aşırı kokulu yemekler pişirmek gibi eylemler yasal değildir.

Apartman yönetimleri bazı günlerde halı silkelenebilir gibi kararlar almışsa dahi bu kararların bir geçerliliği yoktur.  Halı, kilim silkelemek, çöp atmak, balkonu aşağı katlara taşırarak yıkamak gibi eylemler yasal değildir. Yargıtay’ın bu yönde emsal kararları mevcuttur. Nitekim Kat Malikleri Kanunu’nun 18. maddesinde bu gibi durumlar için genel bir düzenleme mevcuttur.
K.M.K. Madde 18 – Kat malikleri, gerek bağımsız bölümlerini, gerek eklentileri ve ortak yerleri kullanırken doğruluk kaidelerine uymak, özellikle birbirini rahatsız etmemek, birbirinin haklarını çiğnememek ve yönetim planı hükümlerine uymakla, karşılıklı olarak yükümlüdürler. Bu kanunda kat maliklerinin borçlarına dair olan hükümler, bağımsız bölümlerdeki kiracılara ve oturma (Sükna) hakkı sahiplerine veya bu bölümlerden herhangi bir suretle devamlı olarak faydalananlara da uygulanır; bu borçları yerine getirmeyenler kat malikleriyle birlikte, müteselsil olarak sorumlu olur.
Kat maliklerinin, halı silkeleyerek veya pis su akıtarak rahatsız edici davranışlardan kaçınmaları zorunludur. (Y. 5. HD., 10.1.1977, E. 1977/8712, K. 1977/23.)
Balkonda balık kızartılamaz. (Y. 5. HD., 14.12.1981, E. 1981/11650, K. 1981/12684.)
Uyarılar sonucu bu eylemlere devam edilirse Türk Ceza Kanunu’nun 123. maddesinde düzenlenen kişilerin huzur ve sükununu bozma suçu uygulama alanı bulacaktır. Hatta yukarıda sayılan eylemlerin gerçekleştiğinin ispatı için video çekilmesi, görüntü veya seslerin kayda alınması suretiyle özel hayatın gizliliğinin ihlalini oluşturmayacaktır.
Üst kat komşusu olan katılan …’e ait balkondan eşya silkelenmesinden dolayı kendi balkonuna astığı temiz çamaşırların kirlendiğini, astım hastası olan çocuğunun rahatsız olduğunu ve tüm uyarılarına rağmen söz konusu eylemin devam ettiğini iddia eden sanık … tarafından, katılana ait evin temizlik ve katılanın çocuğunun bakımı işlerini üstlenen mağdur …’nin katılana ait balkondan çamaşır silkelediği ana ilişkin görüntüsünün, el kamerası ile video olarak kaydedildiği olayda;
Dosyada mevcut CD içeriğinde yer alan 3 dakika 23 saniyelik video ile CD çözüm tutanağının kapsamına göre; sanık tarafından, katılanın sürekli denetim ve gözetim altına alınması sonucu elde edilmiş özel hayatının gizliliğini ihlale yol açacak bir görüntüsü ve sesi kaydedilmediği gibi katılana ait balkondan gündüz vakti çamaşır silkelenmesinin katılanın başkalarınca görülmesini ve bilinmesini istemediği özel yaşam alanına ilişkin bir faaliyet de olmadığı, bahse konu görüntüyü, üçüncü kişi ya da kişilerle paylaştığı ve/veya çoğaltarak dağıttığına ilişkin hakkında bir iddia ileri sürülmeyen sanığın, kayıt yapmasına neden olan konudan dolayı huzur ve sükununun bozulduğuna dair iddialarını ispatlama amacını taşıyan eyleminde, hukuka aykırı hareket ettiği bilinciyle davranmadığı da anlaşılmakla, sanığa yüklenen fiilin kanunda suç olarak tanımlanmamış olması nedeniyle sanık hakkında CMK’nın 223/2-a madde, fıkra ve bendi uyarınca beraat kararı verilmesine ilişkin yerel mahkemenin kabulünde bir isabetsizlik görülmemiştir. (Yargıtay 12. Ceza Dairesi 2019/12885 E., 2019/11107 K.)

2-) “Çalınan ve kaybolan eşyalarınızdan müessesemiz sorumlu değildir” şeklindeki yazıların yasal bir geçerliliği yoktur. İşletmenin sorumluluğu bu yazı ile ortadan kaldırılamaz.

Mağazalarda genel olarak “eşyalarınızı koruyun, çalınan eşyalarınızdan biz sorumlu değiliz” şeklinde uyarılara rastlanmaktadır. İşletmeler bu şekilde sorumluluktan kurtulduğunu düşünse de durum böyle değildir. Yargıtay 13. Hukuk Dairesi salt bu tür yazılar ile sorumluluğun ortadan kaldırılamayacağına karar vermiştir. Somut olayın durumuna göre eşyası çalınan müşterinin sorumluluğuna gidilebileceği gibi işletmenin de sorumluluğuna gidilebilir. Hatta her iki taraf da sorumlu olabilir. Müşteriler eşyalarını korurken asgari özen göstermelidir. Mağazalar ise terk edilmiş eşyayı korumakla yükümlüdür. Mağazalar bu konuda asgari özen göstermelidir. Somut olay değerlendirilerek karara varılmalıdır. Yani işletmeler sadece “sorumlu değiliz” yazısını işletmelerine asarak sorumluluktan kurtulamaz.

Davalı şirkete ait mağaza da güvenlik kamerasının bulunmadığı dosya kapsamı ile sabittir.Sıradan bir işyeri olmayan davalı şirkete ait mağazaya gelen müşterinin mal güvenliğini özellikle kendi muhafazasına terk edilmiş bir eşyasını asgari özen yükümlülüğüyle korumak ve kollamak zorunda bulunduğu davalı şirkete ait işyerine gelen müşterinin yapılan reklam ve hizmete güvenerek geldiği, müşterilerin davalının hakimiyeti alanında olduğu, müşterilerin zararlandırıcı eylemlerden korunması gerektiğinin kabulü zorunludur. Ancak kişilerin kişisel eşyalarını korumakta kendilerinden beklenen asgari özeni göstermemeleri halinde işyerlerine kusur atfedilmesi hak ve nesafet kurallarıyla bağdaşmadığı gibi işyerinin haksız yere zarara uğramasına neden olunabilecektir. Her olayın kendi içinde incelenip değerlendirilmesi gerekir. Öncelikle kişilerin kişisel eşyalarını korumada kendilerinden beklenen özeni gösterdiklerini kanıtlamaları gerekir. Bu halde tarafların olayda kusur ve sorumluluğu incelenmelidir. Davalıya ait mağazada alış veriş için bulunan davacının avize baktığı sırasında çantasını yanındaki alışveriş arabasına bıraktığı ve çantanın bulunduğu yerden çalındığı, güvenlik zaafiyeti bulunduğu, davacının da çantasını kontrolsüz bir şekilde alışveriş arabası içerisine bıraktığı dolayısı ile çantanın çalınması nedeni ile oluşan zararda tarafların müterafik kusurlarının bulunduğu sonucuna varıldığından maddi tazminat istemi yönünden tarafların müterafik kusur oranlarının tespiti yönünde inceleme yapılarak hasıl olacak sonuca uygun bir karar verilmesi gerekirken yazılı gerekçe ile davanın reddine karar verilmesi, usul ve yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirir. (13. Hukuk Dairesi 2013/5258 E., 2013/15220K.)    


3-) Yargıtay’ın yerleşik uygulamasına, yaygın örf ve adet ile ülke gerçeklerine göre kural olarak, düğün sırasında takılan ziynet eşyası ve paralar kim tarafından ve hangi eşe takılırsa takılsın aksine bir anlaşma ya da örf ve adet kuralı olmadığı takdirde kadına bağışlanmış sayılır ve artık kadının kişisel malı kabul edilir.

Taraflar arasında aksine bir anlaşma yoksa veya ziynet eşyasının kadına emanet bırakıldığını kadın kabul etmezse düğünlerde takılan takılar kadına ait kabul edilir.

Mevzuatımızda, düğün sırasında takılan ziynet ile parasal değeri olan bütün eşyanın aidiyeti konusunda yazılı bir hüküm bulunmamaktadır. Bu nedenledir ki, örf ve adet hukuku uygulanmaktadır. Yargıtay’ın yerleşik uygulamasına, yaygın örf ve adet ile ülke gerçeklerine göre kural olarak, düğün sırasında takılan ziynet eşyası ve paralar kim tarafından ve hangi eşe takılırsa takılsın aksine bir anlaşma ya da örf ve adet kuralı olmadığı takdirde kadına bağışlanmış sayılır ve artık kadının kişisel malı kabul edilir. Yani erkeğe takılan ziynetler ve paraların da aksi kanıtlanmadığı müddetçe kadına ait olduğu kabulü vardır. Söz konusu ziynet eşyasının (altın vs.) evlenme sebebiyle gerek ailelerce ve gerek yakınlarca kadına geleceğinin güvencesi olarak takıldığı kabul edildiğinden emaneten (geçici olarak) takıldığı konusunda kadının bir kabulü olmadığı sürece genel kural kabul edilecektir. Artık, ziynetlerin geri istenmemek üzere verildiği iddia ve ispat edilmedikçe, bunları alan iade etmekle yükümlüdür.

 Hemen belirtmek gerekir ki, düğünde takılan takıların erkeğe ait olduğu yönünde örf ve adetleri bulunduğunu belirten davalının, dinlettiği tanığın beyanı ve Yargıtay’ın yerleşik uygulamasına yansıyan yaygın örf ve adet karşısında daha köklü bir adetin varlığını ispatlayamadığı açıktır. Bu durumda genel kuraldan ayrılışmasını gerektirecek bir durum söz konusu değildir. (Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 2017/1038 E., 2021/458 K.)


4-) Yönetim planında hayvan beslenemez yazıyorsa bağımsız bölümlerde hayvan beslenemez. Kat Mülkiyeti Kanunu’nun 28. maddesinde yönetim planının bütün kat maliklerini bağlayan bir sözleşme hükmünde olduğu belirtilmiştir.

Dosyada mevcut yönetim planının 45. maddesinde “Bağımsız bölüm malikleri kendi bağımsız bölümleriyle eklentilerini blok ortak yerleri ile toplu yapı ortak alan ve tesislerini kullanırken hüsnüniyet kaidelerine uymak zorundadırlar. Özellikle aşağıdaki şeyleri yapamazlar” düzenlemesinden sonra 45/e bendinde “Kendi bağımsız bölüm ve eklentisi ile blok ortak yerler ile toplu ortak alanlarında ve villa kullanım alanlarında tavuk, koyun, keçi vs. kümes ve ahır hayvanları besleyemezler. Yüksek katlı binalarda kedi köpek gibi evcil hayvan beslenemez” şeklinde düzenlemeye istinaden site yönetim kurulunca 11.06.2011 tarihinde alınan karar ile yönetim planının 45/e maddesi hatırlatılmak suretiyle köpeklerini gezdirmeye devam eden site sakinleri hakkında hukukî işlem başlatılmasına karar verilmiş olup, ihtarname 15.06.2011 tarihinde davalı site sakininin eşine tebliğ edilmiştir.

Hâl böyle olunca tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dosyadaki tutanak ve kanıtlara, bozma kararında açıklanan gerektirici nedenlere ve özelikle Kat Mülkiyeti Kanunu’nun 28. maddesinde yönetim planının bütün kat maliklerini bağlayan bir sözleşme hükmünde olduğu belirtilerek ana taşınmazın yönetim tarzı, kullanma maksat ve şekline ilişkin anlaşmazlıkların çözümünde öncelikle yönetim planında mevcut hükmün uygulanması öngörüldüğünden ve yönetim planının 45/e maddesi uyarınca yüksek katlı binalarda köpek beslenemeyeceği hükmü karşısında Hukuk Genel kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.

Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında evde beslenen köpek nedeniyle diğer apartman sakinlerine rahatsızlık verilip verilmediği, gürültü sınırlarının aşılıp aşılmadığı, komşuluk hukuku anlamında önlenmesi gereken aşırılık ve aykırılık bulunup bulunmadığı hususlarında Özel Dairece inceleme ve değerlendirme yapılmamış olduğundan yönetim planının bağlayıcı olmadığına ilişkin direnme kararının uygun olduğu, diğer delillerin incelenmesi hususunda dosyanın Özel Daireye gönderilmesi gerektiği görüşü ile yerel mahkemenin direnme kararının onanması gerektiği görüşü ileri sürülmüş ise de, bu görüşler Kurul çoğunluğu tarafından benimsenmemiştir. (Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 2017/3018 E., 2022/6)


yazar:

Yorumlar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir