Taksir, Türk Ceza Kanunu’nun 22. maddesinde düzenlenmiştir.
Taksir
Madde 22- (1) Taksirle işlenen fiiller, kanunun açıkça belirttiği hallerde cezalandırılır.
(2) Taksir, dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırılık dolayısıyla, bir davranışın suçun kanuni tanımında belirtilen neticesi öngörülmeyerek gerçekleştirilmesidir.
Kural olarak suç; ancak kastla, kanunda açıkça gösterilen hallerde ise taksirle de işlenebilir. İstisnai bir kusurluluk şekli olan taksirde, failin cezalandırılabilmesi için mutlaka kanunda açık bir düzenleme bulunması gerekmektedir. (Ceza Genel Kurulu 2013/11 E., 2014/139 K.)

1- Taksirin Türleri Bilinçli Taksir Ve Bilinçsiz Taksir
Taksirde fail davranışını isteyerek gerçekleştiriyor fakat davranışı sonucu oluşacak neticeyi istemiyor. Fail istemediği neticeyi öngörememişse bilinçsiz yani basit taksir söz konusu olur. Fail istemediği neticeyi eğer öngörebiliyorsa bilinçli taksirden söz edilir. Yani bilinçsiz taksirde fail yeterli dikkat ve özeni gösterseydi öngöremediği neticeyi öngörebilecekti. Bilinçsiz taksire verilebilecek en tipik örnek fren yerine gaza basan sürücünün bir yayayı yaralaması olabilir.
T.C.K. m. 22/3- Kişinin öngördüğü neticeyi istememesine karşın, neticenin meydana gelmesi halinde bilinçli taksir vardır; bu halde taksirli suça ilişkin ceza üçte birden yarısına kadar artırılır.
İlgili maddeden de anlaşılacağı üzere bilinçli taksirde kişi neticeyi öngörüyor ama neticenin oluşmasını istemiyor. Bilinçli taksire verilebilecek en tipik örnek kişinin araç kullanırken şoförlüğüne aşırı güvenmesi ve hız yapması sonucu başkalarına zarar vermesi olabilir.
Türk Ceza Kanunu’nda basit taksir – bilinçsiz taksir ayrımı yoktur. Taksir, T.C.K.’nin taksir başlıklı 22. maddesinde düzenlenmiştir. Taksirin olağan hali bilinçsiz taksirdir.
Suçun “basit taksirle mi”, yoksa “bilinçli taksirle mi” işlendiğinin belirlenmesi açısından, sanığın tam kusurlu olup olmamasının hiçbir önemi bulunmamaktadır.
Bilinçli taksir cezayı arttıran bir nedendir. (Kişinin öngördüğü neticeyi istememesine karşın, neticenin meydana gelmesi halinde bilinçli taksir vardır; bu halde taksirli suça ilişkin ceza üçte birden yarısına kadar artırılır. T.C.K. m. 22/3)
Yargıtay Ceza Genel Kurulu Taksir İle Bilinçsiz Taksir Arasındaki Farkı Açıklamıştır
Taksirli suçlarda da, gerek icrai hareketin gerekse ihmali hareketin iradi olması ve meydana gelen neticenin öngörülebilir olması gerekmektedir. İradi bir davranış bulunmadığı takdirde taksirden bahsedilemeyeceği gibi, öngörülemeyecek bir sonucun gerçekleşmesi halinde de failin taksirli suçtan sorumluluğuna gidilemeyecektir.
Sonucun gerçekleşmesinde, mağdurun taksirli davranışının da etkisinin bulunması halinde, diğer taksirli davranış nedensellik bağını kesmediği sürece bu durum failin taksirli sorumluluğunu ortadan kaldırmayacağı gibi, taksirin niteliğini de değiştirmeyecektir. 5237 sayılı TCK’nda kusurun derecelendirilmesi suretiyle herhangi bir ceza indirimi söz konusu olmadığından, bu hal ancak temel cezanın tayininde dikkate alınabilecektir.
5237 sayılı TCK’nda taksir; basit taksir ve bilinçli taksir şeklinde ayrıma tabi tutulmuş, kanunun 22. maddesinin 3. fıkrasında bilinçli taksir; “kişinin öngördüğü neticeyi istememesine karşın, neticenin meydana gelmesi” şeklinde tanımlanmış, bu halde taksirli suça ilişkin cezanın üçte birden yarıya kadar arttırılacağı öngörülmüştür. Basit taksir ile bilinçli taksir arasındaki ayırıcı ölçüt; taksirde failin öngörülebilir nitelikteki neticeyi öngörememesi, bilinçli taksir halinde ise bu neticeyi öngörmüş olmasıdır. Bilinçli taksirde gerçekleşen sonuç, fail tarafından öngörüldüğü halde istenmemiştir. Gerçekten neticeyi öngördüğü halde, sırf şansına veya başka etkenlere, hatta kendi beceri veya bilgisine güvenerek hareket eden kimsenin hali, bunu öngörmemiş olan kimsenin hali ile bir tutulamayacaktır. Zira neticeyi öngören kimse, ne olursa olsun, bu sonucu meydana getirecek harekette bulunmamakla yükümlüdür. (Ceza Genel Kurulu 2013/11 E., 2014/139 K.)
5237 sayılı TCY’da taksir, basit taksir ve bilinçli taksir şeklinde ayrıma tabi tutulmuş, Yasanın 22/3. fıkrasında bilinçli taksir; “Kişinin öngördüğü neticeyi istememesine karşın, neticenin meydana gelmesi” şeklinde tanımlanmış, bu halde taksirli suça ilişkin cezanın üçte birden yarıya kadar arttırılacağı öngörülmüştür.
Taksir ile bilinçli taksir arasındaki ayırıcı ölçüt taksirde failin öngörülebilir nitelikteki neticeyi öngörememesi, bilinçli taksir halinde ise bu neticeyi öngörmüş olmasıdır.
Bilinçli taksirde gerçekleşen sonuç, fail tarafından öngörüldüğü halde istenmemiştir. Gerçekten neticeyi öngördüğü halde, sırf şansına veya başka etkenlere, hatta kendi beceri veya bilgisine güvenerek hareket eden kimsenin tehlike hali, bunu öngörmemiş olan kimsenin tehlike hali ile bir tutulamaz; neticeyi öngören kimse, ne olursa olsun, bu neticeyi meydana getirecek harekette bulunmamakla yükümlüdür.
Şu durumda; neticenin failce bilinmesi halinde doğrudan kast, öngörülen muhtemel neticenin meydana gelmesine kayıtsız kalınması durumunda olası kast, öngörülen muhtemel neticenin meydana gelmesinin istememesine rağmen objektif özen yükümlülüğüne aykırı hareket edilmek suretiyle neticenin meydana gelmesinin engellenemediği halde bilinçli taksir, öngörülebilir neticenin objektif özen yükümlülüğüne aykırı hareket edilmiş olması nedeniyle öngörülemediği hallerde ise basit taksir söz konusu olacaktır. (Ceza Genel Kurulu 2010/9-82 E., 2010/221 K.)
Yargıtay Ceza Genel Kurulu Ters Yönden Giden Araç Sürücüsünün Güneş Işıklarının Gözüne Gelmesinden Dolayı Yayayı Göremeyip Ona Çarpması Sonucu Meydana Gelen Yaralamayı Bilinçli Taksir İle Yaralama Olarak Değerlendirmiştir
Sanık oturduğu sitenin kenarındaki orta refüjle bölünmüş yolda kendi beyanına göre güneş ışıklarının tam karşı yönden gözüne gelmesi nedeniyle önünü iyi göremediği halde ters yönde ve mağdurdaki yaralanmanın şekli ve neticelerine bakıldığında yavaş sayılamayacak bir hızla araç kullanmış ve orta refüjden karşıya geçmeye çalışan mağdura çarparak yaralanmasına neden olmuştur. Sanık acil işi olduğundan doğru istikamette gidip yolu uzatmak istememiş, kısa bir mesafeyi ters yönden giderek kestirmeden anayola çıkmaya çalışmıştır. Daha önce kendisinin ve sitede oturan bir çok kişinin sorunsuz bir şekilde benzer şekilde davranmaları da kararında etkili olmuştur. Sanık ters yönde araç kullandığından yoldan geçmek isteyen bir kişinin kendisini fark edemeyebileceğini ve karşı istikametten gelen güneş ışıkları nedeniyle görüş mesafesinin yetersizliğinden çarpmaya engel olabilecek bir mesafede aracını durduramayabileceğini ve sonuçta da birisine çarparak yaralayabileceğini öngörmüş, ancak gideceği mesafenin kısa olmasına, tecrübesine, şoförlük yeteneklerine, özellikle de şansına ve yoldan geçenlerin kendilerini araçtan koruma yönünde dikkatli davranacaklarına güvenmiş ve böyle bir zanla objektif dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırı hareket ederek öngördüğü, ancak istemediği neticeye neden olmuştur. Bu nedenle sanığın eylemini bilinçli taksirle yaralama olarak vasıflandıran yerel mahkeme hükmünde bir isabetsizlik bulunmamaktadır. (Ceza Genel Kurulu 2013/11 E., 2014/139 K.)
Yargıtay Ceza Genel Kurulu Yasal Hız Sınırlarına Uygun Seyreden Sanığın, Direksiyon Hakimiyetini Kaybederek Kazaya Neden Olmasını Basit Taksir Olarak Değerlendirmiştir
Sanığın, yasal hız sınırlarının dışında, aşırı süratli araç kullandığına ilişkin, dosya kapsamında herhangi bir kanıt bulunmamaktadır. Hatta, araca ait takograf cihazının incelenmesinde, yasal hız sınırları içerisinde araç kullandığı anlaşılmaktadır. Ancak, sanık yasal hız sınırlarına uymakla birlikte, sollama yasağının da bulunduğu yol kesiminde viraja yaklaşırken hızını azaltmamış ve direksiyon hakimiyetini sağlayamayarak karşı şeride geçmek suretiyle kazaya neden olmuştur. Yasal hız sınırlarına uygun seyreden sanığın, direksiyon hakimiyetini kaybederek kazaya neden olabileceğini ve ölüme neden olacağını öngörmesi olanaksızdır. Her ne kadar sanık olayda tam kusurlu olsa da suçun “basit taksirle mi”, yoksa “bilinçli taksirle mi” işlendiğinin belirlenmesi açısından, sanığın tam kusurlu olup olmamasının hiçbir önemi bulunmamaktadır. Her kusurlu hareketin, bilinçli taksir olarak nitelendirilmesi olanaksızdır. Zira, kusurun var olup olmadığının veya derecesinin tespiti, hakim tarafından manevi unsur saptandıktan sonra, cezanın belirlenmesi aşamasında göz önüne alınması gereken bir işlemdir.
Somut olayda, hızını yol şartlarına uydurmaması nedeniyle direksiyon hakimiyetini kaybeden ve sollama yasağının da bulunduğu yolda karşı şeride geçen sanığın, neticeyi öngörememesi nedeniyle, tam kusurlu olduğu ve basit taksirle hareket ettiğinde kuşku bulunmamaktadır. (Ceza Genel Kurulu 2010/9-82 E., 2010/221 K.)
Olası Kast – Bilinçli Taksir Arasındaki Fark
5237 sayılı TCK’nun 21. maddesinin 2. fıkrasında; “öngörmesine rağmen, fiili işlemesi” şeklinde tanımlanarak, başkaca ayırıcı bir unsuruna yer verilmeyen olası kast ile aynı kanunun 22. maddesinin 3. fıkrasında; “Kişinin öngördüğü neticeyi istememesine karşın, neticenin meydana gelmesi halinde bilinçli taksir vardır” biçiminde tanımlanan bilinçli taksirin karıştırılacağı hususu öğretide dile getirilmiş, kanun koyucu da, madde metninde yer vermediği “kabullenme” ölçüsünü, madde gerekçesinde; “Olası kast durumunda suçun kanuni tanımında yer alan unsurlardan birinin somut olayda gerçekleşeceği öngörülmesine rağmen, kişi fiili işlemektedir. Diğer bir deyişle, fail unsurların meydana gelmesini kabullenmektedir” şeklinde açıklamak suretiyle, olası kastı bilinçli taksirden ayıracak kıstası ortaya koymuştur.
Kast, olası kast, bilinçli taksir ve taksir arasındaki ilişkiyi kısaca özetlemek gerekirse; gerçekleşmesi muhakkak görünen neticenin failce bilinmesi ve istenmesi hâlinde doğrudan kast, öngörülen muhtemel neticenin meydana gelmesine kayıtsız kalınması durumunda olası kast, öngörülen muhtemel neticenin meydana gelmesini istenmemesine rağmen neticenin meydana gelmesinin engellenemediği ahvalde bilinçli taksir, öngörülebilir neticenin özen yükümlülüğüne aykırı hareket edilmiş olması nedeniyle öngörülmediği hâllerde ise basit taksir söz konusu olacaktır. (Ceza Genel Kurulu 2012/1496 E., 2014/135 K.)
2- Taksirin Oluşabilmesi İçin Gereken Şartlar
a-) Suçun taksirli halinin cezalandırılacağı kanunda açıkça düzenlenmelidir
Fiilin taksirle işlenebilen bir suç olması gerekmektedir. Taksir istisnaidir çünkü taksirle işlenen fiiller, kanunun açıkça belirttiği hallerde cezalandırılır.
Örneğin genel güvenliğin taksirle tehlikeye sokulması;
(1) Taksirle;
a) Yangına,
b) Bina çökmesine, toprak kaymasına, çığ düşmesine, sel veya taşkına,
Neden olan kişi, fiilin başkalarının hayatı, sağlığı veya malvarlığı bakımından tehlikeli olması halinde, üç aydan bir yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
Hırsızlık, rüşvet, zimmet, irtikap, yağma, mala zarar verme, dolandırıcılık, iftira, hakaret, tehdit, şantaj, cinsel suçlar, belgede sahtecilik, işkence, eziyet, görevi kötüye kullanma, konut dokunulmazlığının ihlali gibi bir çok suç taksirle işlenemez.
Yaralama ve öldürme suçları taksirle işlenebilir.
Taksirle yaralama
T.C.K. Madde 89- (1) Taksirle başkasının vücuduna acı veren veya sağlığının ya da algılama yeteneğinin bozulmasına neden olan kişi, üç aydan bir yıla kadar hapis veya adlî para cezası ile cezalandırılır.
Taksirle öldürme
T.C.K. Madde 85- (1) Taksirle bir insanın ölümüne neden olan kişi, iki yıldan altı yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
b-) Hareket iradi olmalıdır
Hareket istenmelidir. Hareket istemsizce yapılırsa mücbir sebep söz konusu olabilir.
c-) Fail neticeyi istememiş olmalıdır
Fail neticeyi isterse kast söz konusu olacaktır.
d-) Hareketle netice arasında nedensellik bağı bulunmalıdır
e-) Dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırı davranılmış olması gerekir
Kaza ve tesadüfün söz konusu olmaması için failin tedbirsizliği veya dikkatsizliği bulunmalıdır.
f-) Neticenin öngörülebilir olmasına rağmen öngörülmemiş olması gerekir
Bilinçli taksirde gerçekleşen sonuç, fail tarafından öngörüldüğü halde istenmemiştir. Gerçekten neticeyi öngördüğü halde, sırf şansına veya başka etkenlere, hatta kendi beceri veya bilgisine güvenerek hareket eden kimsenin tehlike hali, bunu öngörmemiş olan kimsenin tehlike hali ile bir tutulamaz; neticeyi öngören kimse, ne olursa olsun, bu neticeyi meydana getirecek harekette bulunmamakla yükümlüdür.
Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 25.03.2008 gün ve 43-62; 01.02.2005 gün ve 213-3; 23.03.2004 gün ve 12-68; 09.10.2001 gün ve 181-204; 21.10.1997 gün ve 99-202 sayılı kararları başta olmak üzere, birçok kararında da vurgulandığı üzere, öğretide ve uygulamada taksirin unsurları;
1- Fiilin taksirle işlenebilen bir suç olması,
2- Hareketin iradiliği,
3- Neticenin iradi olmaması,
4- Hareketle netice arasında nedensellik bağının bulunması,
5- Neticenin öngörülebilir olmasına rağmen öngörülmemiş olması, şeklinde kabul edilmektedir. (Ceza Genel Kurulu 2013/11 E., 2014/139 K.)
Yargıtay; Özel Halk Otobüsü Şoförünün, Kırmızı Işıkta Karşıdan Karşıya Geçmeye Çalışan Kişiye Çarpıp Ölümüne Sebebiyet Vermesini Neticenin Öngörülebilir Olması Ve Failin Şansına Veya Başka Etkenlere Güvenerek Hareketini Sürdürmesi Sebebiyle Bilinçli Taksir Olarak Değerlendirmiştir
Sanığın sevk ve idaresindeki özel halk otobüsü ile seyir halindeyken olay mahalli ışıklı kavşağa geldiğinde kırmızı ışıkta geçerek karşıdan karşıya geçmeye çalışan yaya …’e çarparak ölümüne sebebiyet verdiği olayda, gerçekleşen netice öngörülebilir ve failin şansına veya başka etkenlere güvenerek hareketini sürdürdüğü anlaşılmakla, olayda bilinçli taksirin koşullarının oluştuğunun gözetilmemesi,
Kanuna aykırı olup, katılanlar vekili ve mahalli Cumhuriyet Savcısı’nın temyiz itirazları bu itibarla yerinde görüldüğünden, hükmün bu sebeplerden dolayı 5320 sayılı Kanunun 8. maddesi uyarınca halen uygulanmakta olan 1412 sayılı CMUK’un 321. maddesi gereğince isteme uygun olarak BOZULMASINA, 20.12.2012 tarihinde oybirliği ile karar verildi. (Yargıtay 12. Ceza Dairesi 2012/6135 E., 2012/27936 K.)
Yargıtay, Sanığın Karşı Yönden Gelen Motosikletle Kavşak İçerisinde Çarpışması Sonucu Meydana Gelen Olayda Gerçekleşen Neticenin Fail Tarafından Öngörülmüş Olduğuna Ve Buna Rağmen Failin Şansına Veya Başka Etkenlere Güvenerek Hareketini Sürdürdüğüne İlişkin Herhangi Bir Bilgi Ve Belirleme Bulunmamasına Rağmen Sanığın Eyleminin Bilinçli Taksir İle İşlendiğinin Kabul Edilmesini Hukuka Aykırı Kabul Etmiştir
Sanığın sevk ve idaresindeki araçla, gündüz vakti, orta refüj ile bölünmüş, tek yönlü yolda seyri sırasında, olay mahali kavşağa geldiğinde, orta refüj aralığından sola dönmek istediği esnada, karşı yönden gelen motorsikletle kavşak içerisinde çarpışması sonucu meydana gelen olayda, gerçekleşen netice öngörülebilir ise de, fail tarafından öngörülmüş olduğuna ve buna rağmen failin şansına veya başka etkenlere güvenerek hareketini sürdürdüğüne ilişkin herhangi bir bilgi ve belirleme bulunmadığı nazara alınmaksızın, sanığın eylemi bilinçli taksirle işlendiğinin kabulü ile, sanık hakkında 5237 sayılı TCK’nın 22/3. maddesi uygulanmak suretiyle fazla ceza tayini,
Kanuna aykırı olup, sanığın temyiz itirazları bu itibarla yerinde görüldüğünden, hükmün bu sebeplerden dolayı 5320 sayılı Kanunun 8. maddesi uyarınca halen uygulanmakta olan 1412 sayılı CMUK’un 321. maddesi gereğince isteme aykırı olarak BOZULMASINA, 12.03.2014 tarihinde oybirliği ile karar verildi. (Yargıtay 12. Ceza Dairesi 2013/15609 E., 2014/6212 K.)
3-) Taksirli Suçlarda Verilecek Ceza ve Taksir Kusur Derecesi
T.C.K. m. 22/4- Taksirle işlenen suçtan dolayı verilecek olan ceza failin kusuruna göre belirlenir. Örneğin taraflardan ikisi de kusurluysa yani ortak kusur varsa bu ceza belirlenirken dikkate alınır.
5237 sayılı TCK’nın 22/4-5. fıkralarına göre taksirle işlenen suçtan dolayı verilecek cezanın failin kusuruna göre belirleneceği, birden fazla kişinin taksirle işlediği suçlarda, herkesin kendi kusurundan dolayı sorumlu olacağı ve cezalarının da kusura göre ayrı ayrı belirleneceği hükmü göz önünde bulundurularak her üç sanık için TCK’nın 85/1. maddesi gereğince ortak hüküm kurulamayacağı ve ayrı ayrı hüküm kurulması gerekirken, yazılı şekilde ortak hüküm kurulması,
Kanuna aykırı olup, sanıklar … ve … müdafii ve sanık …’in temyiz itirazları bu itibarla yerinde görüldüğünden 5320 sayılı kanunun 8/1. maddesi uyarınca halen uygulanmakta olan 1412 sayılı CMUK’un 321. maddesi uyarınca hükmün isteme aykırı olarak, BOZULMASINA, (Yargıtay 12. Ceza Dairesi 2020/10 E., 2020/2627 K.)
Sanıklardan …. ve …..’ın ….mar market isimli işyerinin ortakları, sanık …’ın ise personelden sorumlu müdür olduğu, katılanın manav reyonunda çalıştığı, olay günü markette çalışan kasiyerin müşterilerden birisinin kıyma istediğini söylemesi üzerine et reyonuna geçerek kıyma makinesinde kıyma yaptığı sırada sağ elini kıyma makinesine kaptırarak avuç içi seviyesi amputasyonu fonksiyon kaybı şeklinde yaralandığı, 08.05.2015 tarihli iş güvnliği uzmanı bilirkişi heyeti raporuna göre olayın meydana geldiği market şubesinin sorumlu ortağı temyiz dışı sanık … nin kıyma makinesinin besleme hunisini el girmeyecek şekilde emniyetli olarak bulundurmaması, iş güvenliğinin çalışanın bilgi, tecrübe ve insiyatifine terk edilmiş olmasından dolayı kazanın meydana gelmesinde asli kusurlu, olay tarihinde mağazanın sorumlusu ve müdürü olduğu anlaşılan temyiz dışı sanık …’ın iş sağlığı ve güvenliği yönünden gerekli denetim mekanizması oluşturmaması nedeniyle tali kusurlu, 28 yaşındaki katılanın kendi emniyet ve güvenliğine gerekli özen ve itinayı göstermemesi nedeniyle tali kusurlu olduğu, sanıklar …, … ve sanık …’ in ise kazanın meydana gelmesinde kusuru bulunmadığının tespit edildiği olayda;
Kusuru bulunmayan sanıkların yüklenen suçtan CMK’nın 223/2-c maddesi gereğince beraatine karar verilmesi gerektiği halde, CMK’nın 223/2-e maddesi gereğince beraatine karar verilmesi;
Kanuna aykırı olup, hükmün bu nedenle 5320 sayılı Kanunun 8. maddesi gereğince halen uygulanmakta olan 1412 sayılı CMUK’un 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA… (Yargıtay 12. Ceza Dairesi 2019/9823 E., 2020/3335 K.)
T.C.K. m. 22/5- Birden fazla kişinin taksirle işlediği suçlarda, herkes kendi kusurundan dolayı sorumlu olur. Her failin cezası kusuruna göre ayrı ayrı belirlenir. Taksirli suçlara iştirak edilemez. Taksirli suçlara teşebbüs mümkün değildir.
Birden fazla kişinin taksirle işlediği suçlarda, herkes kendi kusurundan dolayı sorumlu olur. Her failin cezası kusuruna göre ayrı ayrı belirlenir” şeklinde düzenlenmiş,
Madde gerekçesinde de; “Birden fazla kişinin taksirle işlediği suçlarda herkes kendi kusuru göz önünde bulundurulmak suretiyle sorumlu tutulur. Taksirli suçun kanuni tanımında belirlenen netice birden fazla kişinin karşılıklı olarak işledikleri taksirli fiiller sonucunda gerçekleşmiş olabilir. Örneğin bir trafik kazasında sürücü ile yaya veya her iki sürücü de taksirle hareket etmiş olabilir. Bu gibi durumlarda neticenin oluşumu açısından her kişinin taksirli fiili dolayısıyla kusurluluğu bir diğerinden bağımsız olarak belirlenmelidir.
Aynı şekilde birden fazla kişinin katılımıyla gerçekleştirilen bir ameliyatın ölüm veya sakatlıkla sonuçlanması durumunda, ameliyata katılan kişiler müştereken hareket etmektedirler. Ancak tıbbın gereklerine aykırılık dolayısıyla ölüm veya sakatlıkla sonuçlanan bu ameliyatta işlenen taksirli suçun işlenişi açısından suça iştirak kuralları uygulanamaz. Kanunun suça iştirake ilişkin hükümleri, kasten işlenen suçlarda suçun işlenişine iştirak eden kişilerin sorumluluk statülerini belirlemektedir. Birden fazla kişinin katılımıyla yapılan ameliyat sırasında meydana gelen ölüm veya sakatlık neticeleri bakımından her bir kişinin sorumluluğu kendi kusuru göz önünde bulundurulmak suretiyle belirlenmelidir. Bu tespitte diğer kişilerin kusurlu olup olmadığı hususu dikkate alınamaz” açıklamalarına yer verilmiştir.
Failin hareketinin mağdurun ya da üçüncü kişinin hareketi ile birleşmesi sonucu zararlı neticenin meydana geldiği durumlarda, taksirle sorumluluk şartlarının bulunup bulunmadığının belirlenmesi açısından neticeye kimin sebebiyet verdiği ve failin iradi hareketi ile netice arasındaki nedensellik bağının kesilip kesilmediğinin tespit edilmesi gerekmektedir. Mağdurun ya da üçüncü kişinin hareketinin neticenin tek sebebi olduğu, zararlı neticenin yalnızca bu kişilerin kusurlu hareketlerinden kaynaklandığı durumlarda failin hareketi ile netice arasındaki nedensellik bağının ortadan kalktığı kabul edilmelidir. Buna karşılık failin kusurlu hareketine mağdurun ya da üçüncü bir kişinin kusurlu hareketinin eklendiği ve neticenin çeşitli kusurlu hareketlerin birleşmesinden meydana geldiği durumlarda nedensellik bağı kesilmeyip, 5237 sayılı T.C.K.’nun 40. maddesine göre taksirli suçlarda iştirak ilişkisi de mümkün olmadığından, aynı kanunun 22. maddesinin 4 ve 5. fıkralarına göre herkes kendi kusurundan dolayı ve kusuruna göre sorumlu olacaktır. (Ceza Genel Kurulu 2013/38 E., 2014/493 K.)
4-) Taksir İle İşlenen Suçlar İçin Düzenlenen Şahsi Cezasızlık Nedeni Ve Cezayı Hafifleten Şahsi Sebep
T.C.K. m. 22/6- Taksirli hareket sonucu neden olunan netice, münhasıran failin kişisel ve ailevi durumu bakımından, artık bir cezanın hükmedilmesini gereksiz kılacak derecede mağdur olmasına yol açmışsa ceza verilmez; bilinçli taksir halinde verilecek ceza yarıdan altıda bire kadar indirilebilir.
Kasıtlı suçlarda bu madde hükmünün uygulanmayacağının belirtilmesinde fayda vardır. İlgili maddede belirtilen durumlar basit/bilinçsiz taksir ile işlenen suçlarda şahsi cezasızlık nedeni olduğundan sanığa ceza verilmez. İlgili maddede belirtilen durumlar bilinçli taksir ile suçlarda ise cezayı hafifleten nedendir.
Maddenin gerekçesinde ise fıkra ile ilgili olarak açıklama şu şekildedir: “Örneğin ülkemizde özellikle kırsal bölgelerde rastlandığı üzere, taksirli suçlarda failin meydana gelen netice itibarıyla bizzat kendisinin ve aile bireylerinin ağır derecede mağduriyete uğradıkları görülmektedir. Söz gelimi, köylü kadınların gündelik uğraşları ve hayat zorlukları itibarıyla, sayısı çok kere üç dörtten fazlasına varan küçük çocuklarına gerekli dikkati ve itinayı gösterememeleri sonucu, çocukların yaralandıkları veya öldükleri görülmektedir. Aynı şekilde meydana gelen trafik kazalarında da benzer olaylara rastlanmaktadır. Bu gibi hâllerde ananın taksirli suçtan dolayı kovuşturmaya uğraması ve cezaya mahkûm edilmesi, esasen suçtan dolayı evladını kaybetmesi sonucu uğradığı ıstırabı şiddetlendirmekle kalmamakta, ayrıca, ailenin tümüyle ağır derecede mağduriyete düşmesine neden olmaktadır. Söz konusu fıkraya göre, hâkim suçlunun durumunu takdir ile ceza vermeyebilecektir. Elbette ki hâkim bu husustaki takdirini kullanırken suçlunun ekonomik durumunu, aile yükümlerini, söz gelimi diğer çocukların bakımını göz önünde bulunduracak, ona göre hüküm kuracaktır. Ancak, dikkat edilmelidir ki, bu fıkranın uygulanabilmesi için fiilden dolayı münhasıran failin kişisel ve ailevî durumu itibarıyla zararlı netice meydana gelmiş bulunmalıdır; böyle bir netice ile birlikte söz konusu durumlara ilişkin bulunmayan başka bir netice de meydana gelmişse fıkra uygulanmayacaktır. Fıkrada yazılı suç bilinçli taksir hâlinde işlenirse ceza yarıdan üçte birine kadar indirilebilir.”
Madde ve gerekçesinden çıkan sonuca göre failin şahsi cezasızlık sebebinden veya cezadan indirimden yararlanabilmesi için
1-Taksirli fiilden dolayı münhasıran kişisel ve ailevi durum itibariyle zararlı bir neticenin meydana gelmiş bulunması,
2- Neticenin, failin kişisel ve ailevi durumu bakımından artık bir cezanın verilmesinin gereksiz kılacak derecede mağdur olmasına yol açması aranmaktadır.
Sanık hakkında İzmir Adli Tıp Şube müdürlüğünün 26.10.2005 tarihli raporuna göre yaralanma sonrası sanığın yaşamsal tehlike geçirdiği, vücudundaki kemik kırıklarının hayat fonksiyonlarına etkisinin ağır olduğu, halen tekerlekli sandalye ile yaşamını sürdürdüğü, konuşma melekelerinde aksaklık bulunduğu, bu yöndeki tedavilerin devam ettiği bildirilmiş ve mahkemece 14.01.2007 tarihli duruşmada bilirkişi refakatinde savunması alınmaya çalışılmış ve bu celsede sanığın ağız işaretiyle, kimi zaman el işaretiyle bir şeyler söylemeye çalıştığı böğürtü sesine benzer sesler çıkardığı, bu haliyle savunmasının sözlü alınamayacağı anlaşıldığından birkaç cümlelik kolay anlaşılmayan bir yazım şekli ile “kaza ile ilgili hiçbir şey hatırlamıyorum” şeklinde savunmada bulunmuştur.
Adalet Komisyonunca hazırlanan TCK’nın genel gerekçesinde “Madde başlığı ve gerekçesi, madde metninin ayrılmaz bir parçasını oluşturmaktadır. Bu husus, madde hükümlerinin yorumlanması açısından büyük bir önem taşımaktadır” ve aynı Kanunun 22. madde gerekçesinde 6. fıkra bakımından “başka bir netice de meydana gelmişse bu fıkra hükmü uygulanmayacaktır.” açıklamaları bulunsa bile gerekçeler kanun hükmüne dahil olmayıp ilgili hükmün anlam ve kapsamının belirlenmesinde bir yorum aracıdır . Yine aynı şekilde TCK’nın 2/3. maddesindeki “Suç ve ceza içeren hükümler, kıyasa yol açacak biçimde geniş yorumlanamaz” hükmünden hareketle burada sorumluluğu genişletici değil dar yorumlamak gerektiği de birlikte değerlendirildiğinde davaya konu trafik kazası sonrası sanığın kişisel ve ailevi durumu bakımından, Adli Tıp raporu, mahkemenin gözlemi ve oluşan başka bir netice bakımından da olay değerlendirildiğinde artık bir cezanın hükmedilmesini gereksiz kılacak derecede sanığın mağdur olduğu ve mahkemenin ceza verilmesine yer olmadığına dair uygulamasının da yerinde olduğu düşünüldüğünden tebliğnamenin 2 nolu bozma düşüncesine iştirak edilmemiştir. (Yargıtay 12. Ceza Dairesi 2011/1881 E., 2011/2020 K.)
Bir yanıt yazın